İnsanlık tarihi boyunca, bireyler ve topluluklar hakim ideolojiler ve söylemler karşısında iki ana tepki göstermiştir: a) reform girişimi, b) reddediş. Reformistler, hakim ideolojinin içindeki kavramlarla onun eksiklerini düzeltmeyi amaçlar; reddediciler ise, ideolojiyi tamamen çürütme çabasına girer. Ancak üçüncü bir strateji, bu iki yaklaşımın dışında kalır ve daha incelikli bir direniş biçimi önerir: c) epistemik mesafelenme.
Bu yazıda, epistemik mesafelenme kavramını detaylandırmak, onu tarihsel bağlamlara yerleştirmek ve günümüz ideolojik mücadelelerinde sunduğu potansiyel katkıları tartışmak istiyorum. Kavramın literatürde geniş çapta ele alınmadığını fark ettiğim için, bu kavramı kendim üretiyor ve bunu yeni bir strateji olarak tanımlıyorum. Şimdi, bu stratejiyi reformist ve reddedici yaklaşımlar bağlamında tartışarak özgün yönlerini ortaya koyacağım.
a) Epistemik-Reformist Direniş: İyileştirme Çabası
Reformist direniş, hâkim bir söylemin kavramsal çerçevesini kullanarak bu söylemi daha iyi hale getirmeyi amaçlar. Bu yöntemde, bireyler veya gruplar, mevcut düzenin meşruiyetine inanır ancak onun uygulamalarında ya da bazı yorumlarında değişiklik yapılması gerektiğini savunur.
Örneğin:
- Martin Luther ve Protestan Reformu: Luther, Katolik Kilisesi’ni eleştirirken “İncil’in kavramlarını” kullandı. Hristiyanlığın özüne döneceğini iddia ederek, mevcut düzeni düzeltmeye yönelik bir reformist hareket başlattı.
- Lenin temelli eleştiriler: Sovyetler Birliği’nde, Stalinist rejimin politikalarını eleştiren solcular, Marksist literatürü referans alarak reform önerilerinde bulundu. “Marx’ın vizyonu bu değildi” gibi argümanlarla ideolojiyi içeriden sorguladılar.
Reformist direniş, hâkim söyleme içeriden meydan okuma çabasıdır. Ancak bu çaba, çoğu zaman söylemin ana hatlarını kabul ettiği için radikal bir değişim öneremez.
b) Epistemik-Reddedici Direniş: Karşı Cepheden Saldırı
Reddedici direniş, hâkim söylemi tamamen geçersiz kılmayı ve alternatif bir çerçeve oluşturmayı hedefler. Bu yöntemde, birey veya gruplar ideolojiyi savunan kavramları reddeder ve dışlayıcı bir söylem geliştirir.
Örneğin:
- Aydınlanma ve Din Eleştirisi: 18. yüzyılda Aydınlanma filozofları, dinin bilgi üzerindeki otoritesini tamamen reddederek yeni bir epistemik çerçeve geliştirdiler. Örneğin, Voltaire, dinin toplumsal hayattaki etkilerini keskin bir şekilde eleştiren metinler yazdı ve bireylerin rasyonel düşünce yoluyla özgürleşmesini savundu.
- Feminist Hareketler: Modern feminist hareketler, özellikle 20. yüzyılda, patriarkal sistemlerin ve bu sistemleri destekleyen kavramsal çerçevelerin tamamını reddetti. Simone de Beauvoir gibi düşünürler, kadınlara dair geleneksel tanımları tamamen dışlayan bir epistemik alan inşa ettiler. Bu süreçte, kadınların birey olarak varlığını ve özerkliğini merkeze alan yeni bir söylem yaratarak, klasik toplumsal cinsiyet rollerini epistemik olarak yok saydılar.
- Irkçılığa Karşı Direniş: Irkçılığa karşı epistemik kopuş, özellikle Kara Güç Hareketi (Black Power Movement) ve anti-sömürgeci direnişlerde net bir şekilde görülür. Frantz Fanon, sömürgecilik ve ırkçılığın psikolojik ve entelektüel etkilerini eleştiren eserlerinde, sömürgeci güçlerin epistemik hakimiyetini tamamen reddetmiştir. “Siyah derili, beyaz maskeler” (Black Skin, White Masks) gibi eserlerinde, ırkçılığın dayandığı kavramsal çerçeveleri dışlayarak, kendi gerçekliğini ifade eden alternatif bir epistemoloji geliştirmiştir.
Bu üç örnek, epistemik reddedişin farklı şekillerini gösterir: dini otoritelerin, patriarkal sistemlerin ve ırkçı ideolojilerin bilgi üzerindeki hakimiyetine meydan okuyarak tamamen yeni anlam dünyaları yaratmışlardır. Bu kopuşlar, bir ideolojiyi düzeltme çabasını reddederek, onun bilgi üretme mekanizmalarından tümüyle uzaklaşmayı hedeflemiştir.
Şimdi benim yeni kavramıma gelelim. Başka bir başkaldırı stratejisi: epistemik mesafelenme.
c) Epistemik Mesafelenme: Üçüncü Yol
Epistemik mesafelenme, hakim bir söylemle ilişki kurmayı tamamen bırakmayı ifade eden bir stratejidir. Bu yöntem ne reformist bir düzeltme çabası ne de karşı bir reddediş içerir. Bunun yerine, söylemin varlığını görmezden gelir ve birey ya da topluluk, kendi epistemik çerçevesini yaratır. Bu yaklaşımda birey, söylemin bilgi üretim süreçlerine dahil olmayı reddeder ve bu söylemi herhangi bir şekilde meşrulaştırmaktan kaçınır.
Epistemik mesafelenmenin temel unsurları şunlardır:
- Hakim Düşüncenin Kavramlarını Kullanmayı Reddetme: Örneğin, liberalizmi reddeden bir birey, yazılarında “otonomi”, “kişisel özgürlükler” ya da “devlet nötrlüğü” gibi kavramları öne çıkarmaz. Böylece, söylemin anahtar kelimelerini dışlamış olur.
- Hakim Düşüncenin Tartışmalara Katılmayı Reddetme: Belirli bir mezhebin hakim olduğunu düşünen kişi, bu mezhep veya ekolün tarihi ve güncel tartışmalarından uzak durur, onun epistemik ve teorik kavramlarını kullanmaktan kaçınır. Bunlarla ilgili gönderme yapmaz, referansta bulunmaz; entelektüel esprilerde bulunmaz. Sadece yok sayar.
- Kendi Diskurunu Geliştirme: Epistemik Mesafelenme yapan kişiler, ilgili düşüncenin hegemonik ve popüler kavramlarını kullanmayı reddederek, kendi kavramlarını geliştirirler. Bu kavramlar, hem onların başkaldırma sürecindeki boşluklarını giderir, hem de epistemik mahrumiyetten kurtarır. Yani, hakim düşüncenin moral kavramlarını kullanmak yerine, kendi kavram dünyasını üretir.
Epistemik mesafelenme, yalnızca mevcut ideolojiden uzak durmayı değil, aynı zamanda alternatif bir epistemik çerçeve oluşturmayı içerir. Bu kişiler, hakim söyleme açık bir savaş açmadan, onun dışında kalan bir anlam dünyası kurar ve kendi üretimlerini bu çerçevede gerçekleştirirler.
Örneğin…
-
Stoacılar: Roma döneminde Stoacılar, materyalist felsefeyle tartışmaya girmek yerine, kendi etik ve epistemik çerçevelerini geliştirdiler.
-
Gandhi’nin Pasif Direnişi: Gandhi, sömürge yönetimini eleştiren bir diskur yaratmak yerine, tamamen bağımsız bir ahlaki çerçeve inşa etti ve kendi değerlerini temel aldı.
Epistemik Mesafelenmenin Gücü
Epistemik mesafelenme, reformist ya da reddedici yaklaşımların aksine, hakim söylemin bilgi üzerindeki egemenliğini dolaylı yoldan sorgular. Reforme etmez, çünkü direkt mevcut kavramlarla oluşacak reformasyonun sınırlı olduğunu fark eder. Reddetmez, çünkü bu reddetmenin de hem politik ve psikolojik risklerini almak istemez ya da, çok daha farklı bir perspektiften, bu reddetme sürecinin de pratikte çok faydalı olmayacağına kanaat eder (talebiniz halinde bu cümlemi açıklamak için ayrı bir yazı hazırlarım.)
Bu strateji, aktif bir tartışmaya girmeden direnişi mümkün kılar. Hakim fikrin dışında bir alan yaratarak, hem bağımsız bir anlam dünyası oluşturur hem de hegemonik söylemin meşruiyetini dolaylı yoldan sarsar.
Bunu bir “kaçış rampası” olarak tanımlayabilirsiniz. Ancak, bu rampanın farkı, kendi yeni ana yolunu yaratma potansiyeli taşımasıdır. Bu yazıda tanımlamaya çalıştığım epistemik mesafelenme, tarih boyunca pek çok kez görülmüş, ancak yeterince kavramsallaştırılmamış bir direniş stratejisidir. Modern ideolojik mücadelelerde, bu stratejinin daha fazla tartışılmayı hak ettiğine inanıyorum.
Hatice Melisa Acar sizi X ‘den takip ediyordum. Bir Başkaldırı Metodu: Epistemik Mesafelenme Makalemizi görünce okumak istedim ve anlamaya çalıştım. Bir şeyi anlamlandırmak kavramsallik yaratmakla ilgili ve bu kavramın taşıdığı sosyale bağları ifade etmesi ile de güçlü olmakta.Epistemik kavramı ucuncubuol olarak ifade etmek bana reformizm başka bir şekli olarak geldi. Ever mevcut ortaya çıkmış veya çıkmakta olan bir çevre içerisinde ise yaratacağınız etkinlikte onunansijirlinolmaktabdiye düşünüyorum.Emistemik üçüncü yol bir zamanlar emperyalist ve sosyalist bloklar dışında kalan ülkelerin izlediği üçüncü yolu hatirlati bana. Daha çok anlamlandırmaya ve sosyale bağlarin ve temsil edecegi yeni yolun aciklanmasina ihtiyaç var gibi geldi bana .Kolayliklar ve başarılar dilerim.