Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Tarih:

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak uyandıran bu konu, tarih boyunca az konuşulan, hatta utanılan bir mesele haline gelmiştir. Özellikle kadın cinselliğinin çeşitli mitler ve yanlış inanışlarla kuşatılmasına yol açmıştır. Mitler, kadınların bedenlerini ve cinsel deneyimlerini olumsuz etkileyerek, özgüven eksikliğinden cinsel işlev bozukluklarına ve hatta cinsel şiddete kadar varan ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Her ne kadar cinsel mitler her cinsiyeti etkilese de bu yazıda kadın cinselliği üzerine yaygın olan bazı mitleri ve gerçekleri ele alacak, mitlerin kaynaklarını ve kadınlar üzerindeki etkilerini inceleyecek ve cinsel işlev bozukluklarıyla olan ilişkisine değineceğiz.

Mit bilgi eksikliği veya yanlış anlama değildir. Mit yaygın olarak kabul görmüş yanlış bilgiler olduğu için çok daha güçlüdür. Pek çok kişi bunlara inandığı için kimse tarafından sorgulanmazlar ve aktif olarak pekiştirilirler, bu yüzden de topluma kolayca yerleşirler. Mitler fiziksel, psikolojik ve duygusal olarak zararlıdır.

Türk kültüründe cinsellik tabu olarak kabul edilir. Cinsel eğitim eksikliği sonucunda cinsel mitler oluşur. Mitler kültür, inanç ve ilişkilerden etkilenir. Cinsel mitlerin kökeninde toplumsal cinsiyet rolleri, kültürel tabular, dini inanışlar ve eğitim eksikliği gibi çeşitli faktörler yatmaktadır. Medya, filmler, diziler, reklamlar ve bazı pornografik içerikler de cinsel mitlerin yayılmasına katkıda bulunmaktadır.

Yaygın mitlerden biri “Kadınlar erkekler olmadan orgazm olamaz” düşüncesidir. Bu mit, kadınların orgazmının sadece erkek partnerleri aracılığıyla mümkün olduğu yanılgısını yaratır. Gerçekte ise kadınlar, erkek partnerleri olmadan da orgazm olabilirler. Klitoral uyarım, kadın orgazmının bir yoludur ve bu, kendi kendine veya bir partner yardımıyla sağlanabilir. Bu gibi mitler kadınların kendi bedenlerini ve cinselliklerini tanımalarını engelleyerek, cinsel yaşamlarında tatminsizliğe ve sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, bu ve benzeri cinsel mitlerin farkında olmak ve gerçeklerle yüzleşmek, sağlıklı bir cinsel yaşam için önemlidir.

İnsan sağlığını olumsuz etkileyen diğer mitlere bakacak olursak “Cinsel yolla bulaşan hastalıklar oral seks yoluyla bulaşmaz”, “Tedavi sonrası cinsel yolla bulaşan hastalıklar tekrarlamaz”, ” Cinsel yolla bulaşan hastalıklar sadece umumi tuvaletlerden bulaşır”, ” Cinsel yolla bulaşan hastalıklar sadece hayat kadınlarından bulaşır”, “Erkek sünneti cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı korur” gibi mitler gençleri bu enfeksiyonlara yakalanma riskine sokmaktadır.1

“Adet döneminde hamile kalınmaz” miti, doğru olmamakla birlikte, yumurtlama döneminin adet döngüsünün ortasında olduğu düşüncesiyle bağlantılıdır. “Erkek menisi vajina dışına çıkarsa hamile kalınmaz” miti ise, erkek menisinin tamamının dışarı çıkmadığı ve spermlerin bir kısmının vajinada kalabileceği gerçeğini göz ardı eder (2). Bu da istenmeyen gebeliklere zemin hazırlar.

Mitlere inanışı olası kılan şey, bazı mitlerin gerçek bir doğruluk tanesinden gelişmesidir. “Adet görüyorsanız hamile kalamazsınız” yanlış bir temsildir, ancak adet gördüğünüzde yumurtlamanızın daha düşük olduğu gerçeğini yansıtır. “Erkek boşalmadan önce geri çekilirse hamile kalamazsınız” yanlıştır, ancak erkek orgazmı vajinanın içinde değil de dışında gerçekleşirse hamile kalma olasılığınızın biraz daha düşük olduğu gerçeğini yansıtır.2

Cinsel sağlık konusundaki yanlış inanışlar, toplumda ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bireylerin mastürbasyon, cinsel ilişki, doğum kontrolü ve genel cinsel sağlık konularında doğru bilgiye erişememesine neden olmaktadır. Onları hem doğru kaynaklardan hem de etkili çözümlerden mahrum bırakmaktadır. İnsanlarda kafa karışıklığı yaratarak ve özgüvenlerini zedeleyerek gereksiz suçluluk duyguları uyandırmaktadır. Bireyler arası ilişkilerde çatışmalara neden olarak psikolojik açıdan da olumsuz etkiler bırakmaktadır.

Cinsel mitler, kadınların beden algılarını olumsuz etkileyerek, kendilerini yetersiz bulmalarına veya çekici bulmamalarına neden olabilir. Bu durum, cinsel isteksizliğe, orgazm sorunlarına ve cinsel ilişkiden kaçınmaya yol açabilir. Cinsel mitlerin yol açtığı olumsuz etkiler, kadınlarda çeşitli cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasına da zemin hazırlayabilir. Cinsel işlev bozuklukları cinsel istek azlığı, uyarılma sorunları, orgazm sorunları, ağrılı cinsel ilişki veya vajinismus gibi çeşitli şekillerde görülebilir. Bu sorunlar, kadınların yaşam kalitesini olumsuz etkileyerek, depresyon, anksiyete ve ilişki sorunlarına yol açabilir.

Türkiye’de yapılan araştırmalar, cinsel mitlerin kadınların cinsel yaşamlarını ve sağlıklarını olumsuz etkilediğini göstermektedir. Örneğin, bir çalışmada, cinsel işlev bozukluğu olan kadınların cinsel mitlere, cinsel işlev bozukluğu olmayan kadınlardan daha fazla inandığı bulunmuştur. Sonuçlarımız ayrıca, kadınların sahip olduğu cinsel mit sayısı arttıkça, cinsel istek, uyarılma, kayganlık, ağrı ve genel cinsel işlevlerinin kötüleştiğini de bulmuştur.3

“Kızlık zarı ilk ilişkide mutlaka kanar” miti, kadın cinselliği hakkında en köklü ve yanıltıcı inanışlardan biri olarak karşımıza çıkar. Bu mit, sadece tıbbi gerçeklere aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınlar üzerindeki derin etkileri nedeniyle de büyük önem taşır. Bu mit, halk arasında kızlık zarı olarak bilinen himenin cinsel ilişki sırasında mutlaka kanayacağı ve bu kanamanın “bekaretin” bir kanıtı olduğu düşüncesine dayanır. Ancak bu inanış, hem tıbbi olarak yanlıştır hem de kadınlar üzerinde büyük bir baskı ve travma yaratmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, bu mitin yaygınlaşmasında ve kadınlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Geleneksel toplumlarda, kadınların bekareti ve namusu, ailelerinin ve toplumun onuru olarak görülür. Himen ve kanama durumu, kadınların “değerini” belirleyen bir sembol haline gelir. Kadınlar üzerinde büyük bir baskı yaratır ve onların kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerinde söz sahibi olmalarını engeller. Bu mitin yarattığı sorunlar, kadınların kendilerini yetersiz, değersiz veya “kirli” hissetmelerine kadar varabilir. Özellikle ilk ilişkide kanama olmaması durumunda, kadınlar büyük bir suçluluk ve utanç duygusu yaşayabilirler. Kadınların cinsel yaşamları olumsuz yönde etkilenir ve psikolojik travmalara yol açar. Hatta bazı durumlarda, kadınlar “bekaretlerini kanıtlamak” için partnerlerinin veya ailesinin zorlamasıyla jinekologlara başvurmak zorunda kalabilirler. Bu durum, kadınların bedenlerine saygı duyulmaması ve cinsel haklarının ihlali anlamına gelir. Tüm bu nedenlerle, “Kızlık zarı ilk ilişkide mutlaka kanar” mitiyle mücadele etmek çok önemlidir. Toplumu, himen hakkında doğru bilgilerle donatmak, bu mitin yarattığı sorunlara dikkat çekmek ve kadınlara destek olmak gerekmektedir. Unutmayalım ki, her kadın kendi bedeni ve cinselliği üzerinde söz sahibidir. Hiçbir mit veya yanlış inanış, kadınların bu haklarını ellerinden almamalıdır.

“Eşlerden birinin rızası dışında gerçekleşen cinsel ilişki “tecavüz” sayılmaz” miti 4, cinsel şiddetin en tehlikeli ve yıkıcı biçimlerinden birini meşrulaştırmaya çalışan, tamamen yanlış ve kabul edilemez bir inanıştır. Bu mit, evlilikte cinsel ilişkinin her zaman rızaya dayalı olduğu varsayımından yola çıkarak, rıza dışı cinsel eylemleri “normal” veya “hak edilmiş” olarak göstermeye çalışır. Ancak bu düşünce, cinsel ilişkinin her zaman ve her koşulda bireylerin özgür iradelerine ve rızalarına dayalı olması gerektiği gerçeğini tamamen göz ardı eder. Rıza her zaman esastır. Evli veya ilişkisi olan bireyler arasında cinsel ilişkinin meşruiyeti, her şeyden önce karşılıklı rızaya dayanır. Rıza, açık, özgür iradeyle ifade edilmiş ve her an geri alınabilir bir onayı ifade eder. Hiçbir ilişki, bir bireye partnerinin rızası olmadan cinsel eylemde bulunma “hakkını” vermez. Her birey, her cinsel eylem için rızasını ifade etme ve geri çekme hakkına sahiptir. Eşlerden birinin rızası dışında gerçekleşen her türlü cinsel ilişki, evlilik içinde gerçekleşse bile tecavüzdür. Cinsel şiddetin en ağır biçimlerinden biridir. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak derin travmalara yol açar. Hiçbir neden, bir kişinin rızası dışında cinsel ilişkiye zorlanmasını haklı gösteremez. “Evlilik görevi”, “ailevi sorumluluk” gibi bahaneler, tecavüzü meşrulaştırmaya yönelik çabalardır ve kabul edilmemelidir. Bu mitin yaygınlaşmasının sonuçları ise cinsel şiddetin normalleştirilmesi, kadınların haklarının ihlali, travma, fiziksel ve psikolojik sorunlardır. Bu mit, evlilik içinde tecavüzün “normal” bir durum olarak algılanmasına yol açabilir. Normalleştirme, cinsel şiddet mağdurlarının yardım aramaktan çekinmesine ve suçluların cezasız kalmasına neden olabilir. Kadınların kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerinde söz sahibi olma haklarını ihlal eder, cinsel özgürlüklerini kısıtlar ve onları cinsel objelere dönüştürür. Evlilik içinde tecavüze maruz kalan kadınlar derin travmalar yaşayabilirler. Yaşanan travmalar depresyon, anksiyete, özgüven eksikliği ve ilişki sorunları gibi ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir. Bu yanlış inanışla mücadele için toplumun, rızanın her zaman esas olduğu ve evlilik içinde tecavüzün de bir suç olduğu konusunda bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Evlilik içinde tecavüzü suç olarak tanımlayan ve cezalandıran yasal düzenlemelerin yapılması, mağdurların korunması ve adaletin sağlanması açısından elzemdir. Tecavüz mağdurlarına psikolojik ve hukuki destek sağlayacak mekanizmaların oluşturulması, onların iyileşme süreçlerine katkıda bulunur.

“Kadınlar dış görünüşleri ve giyimleri ile tahrik ederek cinsel şiddetin ortaya çıkmasına neden olurlar” miti 4, cinsel şiddetin en sinsi ve yanıltıcı gerekçelerinden biri olarak karşımıza çıkar. Bu mit, cinsel saldırganlığı, kadınların giyim tarzı veya dış görünüşüyle ilişkilendirerek, sorumluluğu mağdura yüklemeye çalışır. Ancak bu düşünce, cinsel şiddetin tamamen failin tercihi ve eylemi olduğunu, kadınların giyiminin veya dış görünüşünün bu tür bir saldırıyı asla haklı gösteremeyeceğini göz ardı eder. Cinsel şiddetin nedeni saldırganın kendisidir. Cinsel şiddet, ne olursa olsun, failin bir tercihidir. Saldırgan, kendi dürtülerini kontrol edemediği, güç veya kontrol arayışı içinde olduğu veya başka psikolojik sorunları olduğu için bu suçu işler. Kadınların giyimi veya dış görünüşü, saldırganın bu tercihini tetikleyen bir faktör değildir. Giyim tarzı veya dış görünüş meşruiyet sağlamaz. Hiçbir giyim tarzı veya dış görünüş, bir kişiye cinsel saldırıda bulunmayı haklı gösteremez. Herkes, nasıl giyinmek veya görünmek isterse istesin, cinsel şiddetten korunma hakkına sahiptir. Sorumluluk mağdura yüklenemez. Cinsel şiddetin sorumluluğu mağdura değil, saldırgana aittir. Mağdurun giyimi, yaşam tarzı veya davranışları saldırganın suçunu hafifletmez veya mazur göstermez. Kadınlar bireydir ve istedikleri gibi giyinme, görünme ve yaşama özgürlüğüne sahiptirler. Bu özgürlük, cinsel şiddete maruz kalma riskini beraberinde getirmez. Cinsel şiddetin normalleştirilmesi, cinsel saldırıya uğrayan kadınların “hak ettiği” veya “kendisi istedi” gibi suçlamalarla karşılaşmasına yol açar. Mağdurların yaşadığı travmayı daha da derinleştirir ve onları toplumdan dışlanmaya kadar götürebilir. Kadınların kendilerini güvende hissetmemesine ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden olur. Kadınlar, giyimlerine dikkat etmek zorunda kalır, belirli yerlere gitmekten çekinir ve sürekli bir korku içinde yaşar. Bu yanlış inanışla mücadele için toplumun, cinsel şiddetin nedeninin kadınların giyimi veya dış görünüşü olmadığını, saldırganın kendisi olduğunu anlaması çok önemlidir.

Cinsel mitlerle mücadele, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de bir değişim gerektirir. Bu nedenle, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çeşitli adımlar atılmalıdır. Cinsel eğitim, bu mücadelede en önemli araçlardan biridir. Çocukluktan itibaren her bireye cinsellik hakkında doğru ve sağlıklı bilgiler verilmelidir. Eğitim, sadece biyolojik bilgileri değil, aynı zamanda duygusal ve sosyal boyutları da içermelidir. Rıza, cinsel sınırlar, cinsel şiddet ve cinsel haklar gibi konular da eğitimin kapsamına dahil edilmelidir. Farkındalık yaratmak da büyük önem taşır. Medya, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşları, cinsel mitlerin yarattığı sorunlara dikkat çekmeli ve farkındalık çalışmaları yapmalıdır. Toplumun, cinsel mitlerin ne kadar yaygın ve zararlı olduğu konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Cinsel şiddet mağdurlarına psikolojik ve hukuki destek sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır. Kadınların, cinsel mitlerin yarattığı baskılarla karşılaştıklarında yardım alabilecekleri güvenli alanlar yaratılmalıdır. Cinsel şiddeti ve tecavüzü suç olarak tanımlayan ve cezalandıran yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Mağdurların korunması ve adaletin sağlanması için gerekli yasal altyapı oluşturulmalıdır. Toplumun cinselliğe bakış açısını değiştirmek, kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını sağlamak ve cinsel mitlerin yarattığı baskıyı ortadan kaldırmak için, kültürel normlar, değerler ve inançlar sorgulanmalıdır. Kadınların güçlenmesi, cinsel mitlerle mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Kendi bedenlerini tanıyan, cinsellikleri hakkında bilgi sahibi olan ve kendilerine güvenen kadınlar, cinsel mitlerin etkilerine karşı daha dirençli olacaklardır.

Cinsel mitler, kadınların yaşamlarını her alanda olumsuz etkilemektedir. Mitlerle mücadele, kadınların kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerinde söz sahibi olmaları, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeleri için gereklidir. Cinsel eğitim, farkındalık çalışmaları, yasal düzenlemeler ve toplumsal değişimin desteklenmesiyle, cinsel mitlerin yıkılması ve kadınların güçlenmesi mümkün olacaktır. Unutulmamalıdır ki, her kadın kendi bedeni ve cinselliğiyle ilgili kararları verme hakkına sahiptir ve bu hak, cinsel mitlerin ve toplumsal baskıların gölgesinde kalmamalıdır. Her bireyin cinsel haklarına saygı duyulmalı ve cinsel şiddetin her türlüsüyle mücadele edilmelidir. Bu konuda bilinçlenmek, farkındalık yaratmak ve mücadele etmek hepimizin sorumluluğundadır.

DİPNOTLAR

  1. Evcili F, Golbasi Z. Sexual Myths and Sexual Health Knowledge Levels of Turkish University Students. Sexuality & Culture. 2017 Dec 1;21(4):976–90.
  2. Quilliam S. Sexual myths. Journal of Family Planning and Reproductive Health Care. 2005 Apr 1;31(2):158–9.
  3. Erbil N. Relationship between Sexual Myths and Sexual Function of Women. International Journal of Caring Sciences. 2019;12(3):1570–9.
  4. Golbası Z, Evcılı F, Eroglu K, Bırcan H. Sexual Myths Scale (SMS): Development, Validity and Reliability in Turkey. Sex Disabil. 2016 Mar;34(1):75–87.
Dilan Aydemir
Dilan Aydemir
(Glasgow Caledonian Üniversitesinde endometriozis ve pelvik sağlık alanında doktora öğrencisi. Kadın sağlığı, kadınların bedenleriyle ilişkileri ve kendini ifade edebilmeleri konularında yazıyor.) 2015 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden mezun olan Dilan Aydemir, mezuniyetinin ardından kadın sağlığı ve pelvik sağlık alanında çeşitli eğitimler alarak bu alanda uzmanlaşmaya başlamıştır. Pelvik sağlık konusundaki bilgisini derinleştirmek amacıyla Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde yüksek lisansa başlamış ve 2022 yılında mezun olmuştur. Sekiz yıllık klinik deneyiminin ardından, 2023 yılında Glasgow Caledonian Üniversitesi’nde endometriozis ve fizyoterapi üzerine bir projede doktora eğitimine başlamıştır. Kadın sağlığı ve pelvik sağlık alanındaki çalışmalarını aktif olarak sürdürmektedir.

1 Yorum

  1. Kabus gibi geçen 1 yılın ardından hayatıma her anlamda güzellik katan özellikle beni pelvik ağrılarımdan kurtaran melek Dilan Aydemir tanımış olmaktan mutluluk duyuyorum .Başarıları daim olsun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911)...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...

Feminist Felsefe Nedir? Stanford Encyclopedia of Philosophy (Türkçe)

Bu yazı Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin feminist felsefe bölümüne giriş...