Henri Bergson’da Zaman ve Hafıza

Tarih:

Henri Bergson, felsefe tarihinde daha önce pek de üzerine durulmamış bellek ile zaman hakkında bir temellendirme sunmuştur. Bu yazıda Bergson’un felsefesinde temel konulardan olan zaman ile hafıza üzerinden Bergson’un belirttiği şuur(bilinç) hususu açıklanmaktadır. Bergson’da bilincin öznel etkinliğinde bellek, geçmişin ve şimdinin ardışık zamanın incelenmesinde imge ve tasarım yapabilmemize neden olabilmektedir. Bergson duygulanım ve tepkinin dışavurumu beden yoluyla sağlandığını belirtmekle birlikte, zihinsel sürecin bellek üzerindeki etkisini açıklamaktadır.

Bergson’da etkili bir konu olan zaman ve mekân ayrımı, içsel algı ile dışsal algının etkinliği sayesinde zaman-mekân arasındaki ilişkisel bir edinim olarak sunulmaktadır. Bergson’da içsel algıya yakın ilginin oluşması Bergson’un sezgi hakkındaki görüşlerine dayanmaktadır. Buna göre sezgi, içten bilme ve içten kavrama şeklinde adlandırılmakta olup ‘‘sezgi gerçeğin yani sürenin (zamanın) içine yerleşmektir. Sezgi ile süre arasında kurulan yakınlık, sezgi yoluyla düşünmenin süre içinde düşünmek olarak ifade edilmesidir. (Gündoğan, 2013:89). Zaman içsel algının, mekân ise iki türevli dışsal algıdır. İlk olarak alınan yayılımsal saf katışıksız duyu verisidir, saf algı şeklinde belirir. Sonrasında, daha öncesinde deneyimlenen maddenin algısı bellekte hatırlama oluşturur; geçmiş ve şimdinin algısı birbiriyle çarpışır. Zamansal akış öznede hatırlamayla belirir, şimdiden geçmişteki deneyimleri zihninde belirir. Bu belirme, mekânsal etkinliğin ona gösterdiği maddesel formun, içeriğin homojen yönünün zihinsel etkinlik aşamasıyla heterojen algıya dönüşmüş olur. Bu yolla artık, mekandaki maddeye yeni bir algı kazandırılır. Daha sonra maddeye karşı verilecek olan tepki ve duygulanım, dış dünyanın zihinsel etkinliği olan imgeler tarafından oluşturulur. Zihinsel imgeler yoluyla tasarım haline gelen duygulanım ve tepki, mekânda etkinliklerini bedenin organları yoluyla dışsallaştırılmak için hazırdır. Birey, oluşturduğu zihinsel ayrımı bedeni yoluyla mekânda yansıtmış olur, yayılımlı yüklü algılar tekrardan dışsal algılara dönüşür. Zaman kuşkusuz, katışıksız haliyle mekandaki nesneye moment kazandırır. ‘‘Bergson’un zaman konusundaki tahlilleri, gerçekliğin süreli bir yaratıma olduğu fikrini destekler. Bu, aslında değişikliğin sürekli ve bölünemez olduğunun da ifadesidir. Geçmiş, şimdi içinde barınıp gitmektedir. Geçmişin şimdi içinde barınıp gitmektedir. Geçmişin şimdi içinde barınıp gitmesi, zamanın sürekliliği ve bölünmezliği anlamındadır.’’ (Gündoğan, 2013:77)

Tecrübelerin bellek yoluyla içsel algının kaynağı olan ardışık zaman, bilinçli isteğin sonucunda öznel sezgiyi belirtmektedir. Zaman, içsel algının doğrudan verilişidir; sadece öznenin tecrübesiyle ortaya çıkan bilinçli edinimin parçasıdır, asıl vurgulanması gereken yayılımsız ve özdeksel olmayan zihnin doğrudan doğruya verilişi olan sezgidir. Bergson felsefesinde zaman en önemli konudur, bu yönüyle bilinç sadece aktüel olan zamanda yaşanılır. Zaman, bilinçliliğimizi kesiksiz olan bütün halleriyle birlikte yaşanılan tinsel mevcudiyetimizi kazandıran hafızanın etkinlik sahasıdır. Hafıza bilinçliliğin nasıl kazandırıldığının cevabıdır. Bergson hafıza muhtevalarının beyinde depolanan izler şekilde ifade edilmesini kabul etmez. O halde Bergson’a göre hafıza bütün geçmişimizin saklandığı, yeri geldiğinde bir olay vuku ettiğinde ortaya çıkan izlerin canlandırıldığı bir realitedir.

Bergson’da öznelleşme (şuurlanma) zamansal bir reflektif etkinlik ile gelişir.  İnsan kendine, kendiliğinin oluşumuna bakmadan bir başkasının sözleriyle (Bergsoncu anlamda maddi dünyanın nedenselliğine) kendini konumlandırdığında refleksiyon akış içinde nerede ve ne zaman bilinçte meydana gelecektir? Kendini bir başkasından uzaklaştırmak, kendini konumlandırmak da yosunlaşmaktır. Algılarını sınırlandıran bir insan ne yapar? Dogmatik düstura uygun olarak ‘’ben bildiğim yoldayım, benden öncekilerin bana verdiği yetilerimle ayakta olacağım’’ diyen bir kişinin perspektif kuramaması ortaya çıkacaktır. Bu durumda, model olarak alınılan maddi dünyanın formları karşısında insanlığın hafıza üzerinde (hıfzedebilme sorunu) yaşayacağı sorunlar ortaya çıkacaktır. Gelecek zamana göre oluşan eylemlerimizi idare ben olma etkinliği ile bunun icra aleti olan beynimiz ile sağlanmaktadır. Hafıza, ben oluşumuna iştirak etmektedir, geçmiş hayatımızdaki deneyimler alanında her bir aşama benliğin yanında dizilen halkalar gibidir. Hafızanın etkinliği izleri oluşturan hatıraların toplanmasıdır, hafızanın halkaları bir benzetmedir ve şahsiyetimizin genişleme imkanına işaret etmektedir. Hafızanın etkinliği, hatıraların şimdilik anları içinde kaynaşmasından ibarettir; Bergson’un işaret ettiği hür olabilme edimi hafızanın dinamik ve gerçeklik içerisindeki aktüel rolüyle ile ilişkilidir. Bu yönüyle Bergson ruh ve madde arasındaki ilişkisinde madde ile beynin değil, madde ile hafızanın ilişkisi şeklinde görmektedir.

Bellek bizim soruşturmamızı yapmak için önümüzde serilidir, bir an durulma ve yeniden düşünme etkinliğinde zamansal hareketlenme bizi geçmiş tecrübelerimize götürür. Bu başkasının yaşadıkları değilse bile tecrübelerimin üzerine yeniden düşünme ediminde bulunmaktır; öznelliğin sınırlarını sağlamaktır. Ancak özne, öznelliğini belirleyip kendiliğini nesneden ayırarak düalizmi sağlamaz, özne ve nesnenin birliği bellek kavrayışını peşimize katmaktadır. İçsel algı, bellek sayesinde oluşturulmuş olur. Önümüze yeniden dikilen madde aynı şekliyle algı oluşturmaz çünkü aradan zaman geçmiştir. Oluş ve süreç içinde sıralanan deneyimin hatırlanması sonucunda yeni algı modeli sağlanılır, bunun yanında belleği ön plana çıkaran doğrudan edinilen sezgidir. “Evrene dair ardışık algılarımızın nitelik bakımından heterojenliği, bu algıların her birinin süre bakımından belli bir genişliğe yayılmasına; ardışık da olsa bize kendini hep birlikte gösteren uyarımların müthiş çokluğunu belleğin burada yoğunlaştırmasına bağlıdır.’’ (Bergson, 2020 :69).

Belleğin, zamansal anlar içinde bize sağladığı izlenim, mekânda bulunduğumuz etkileşime geçtiğimiz bireyler üzerinden gelmektedir; lâkin buradan aldığımız katışıksız algı ve yayılımsız duyumun varlığının, bunun yanında bilgisi ancak bizim zihnimizde ve belleğimizde yayılan içsel tasarıma dönüştürülen sezgimizin verilişi, madde ve tinin üründür. İdealizm ve materyalizmin buluştuğu bunun yanında, düalizm ve düalizm olmayan arasında berrak ve heterojen olan parça ve bütünü sağlayan zamansal geçişleri sağlayan bellektir. ‘‘Zamanın bölünmez genişliğini ideal biçimde bölmek, momentlerin arzulanan çokluğunu burada ayırt etmek, tek kelimeyle; tüm belleği ortadan kaldırmak, algıdan maddeye, özneden nesneye geçmek için yeterlidir.’’ (Bergson, 2020 :69). Zamanın sonsuz geçişli ve yayılımlı süreçlerinin basamaklarını, ayırt etmede yöntem olarak mekânsal, maddesel ve özdeksel olarak temellendirmenin, belleği sadece beynin bir fonksiyonu olarak göstermenin, katışıksız algıyla ve katışıksız bellek modelini takip etmektir; belleği, tecrübenin sadece bir alanda biriktiği vurgulamak onu sınırlamak anlamına gelmektedir. Bergson, belleği sadece tinsel bir edinim bağlamında ele almaz. Ek olarak, bunun yanında maddeci düşüncenin belleği araştırmasında onun beyinsel bir işlev olduğunu da katılmaz. Madde temelinde ölçütün, belleği ortadan kaldırdığını savunur. Buna göre, bizim dışımızda kalan nesnelerin yayılımlı etkinliği, yayılımlı duyularımız sayesinde dışsal algımızı, zihinsel yolla yayılımsız duyumlarla birlikte içsel algı oluşmaktadır. ‘‘Hafızasız bir bilinç olmadığından, şimdiki hisse geçmişteki anların hatırasının katılmadığı bir durumun sürekliliği olmadığından, ne kadar yalın olursa olsun her an değişmeyen bir ruh durumu yoktur. Zaman bundan ibarettir. Şimdinin gerek geçmişin durmaksızın büyüyen imgesini seçikçe kapsamasından içsel zaman, geçmişi şimdiye yayan bir hafızanın sürekliliğe sahip hayatıdır.’’ (Bergson, 2013:64).

Bilinçli etkinlik ve maddenin sağladığı katışıksız algı, bizim yüklediğimiz öznel algıya dönüşür. Bilinç sahibi ve yayılımsız duyumlar olan ardışık zamanın yüklü olduğu belleğe sahip özne, mekânın nesnesinin yayımlı duyumsal fenomenleriyle birlik oluşturur; keskin bir düalizm olmaksızın bellek faaliyetini sağlar, zamansal bölümleme mekânın algısında içsel ayrım sağlar, parçalı ve öznel açıyla belirlenir. Pratiğin ve teorinin akışkan birbirlerine belirlemesi ve gerekçelendirmesi düalizm olmaksızın doğrudan sezgiyi oluşturur, bellek zihinsel bir ürün olarak daha çok yüklü olduğundan teorik gibi görünse de belleğin ortaya çıkması maddenin duyumsanmasıyla gerçekleşir. “Bu durumda, yayılan duyumlarımız daha çok sayıda momente dağıldığı ölçüde giderek homojenleşen madde, gerçekçiliğin sözünü asla tamamen çakışmadığı bu homojen uyarımlar sistemine doğru sonsuzca yönelir. Fark edilmeyen hareketlerle birlikte mekânı bir yana, yayılımsız duyumlarla birlikte bilinci diğer yana koymak hiç gerekmez. Tersine, yayılan bir algı içinde özne ve nesne önce birleşir; algının öznel yanı belleğin kasılmaları içindeyken, maddenin nesnel gerçekliği de bu algının içsel olarak bölündüğü çok sayıda ve ardışık uyarımla çakışır.’’ (Bergson, 2020 :69).

Bergson’un düşünceleri bellek üzerinden haritalanmaktadır ancak bu sadece katışıksız algı ile değil, tinsellikle bağdaşan içsel algılama yönüyle zihinsel bir bütünleşmenin sağlanmasıdır. Bu hususta şu soruyu sormak gerekli: Saf algı ve içsel algı ayrımında zamansal ve mekânsal farklık nedir? Bergson’a göre, saf algının mekânsal yapıdaki varlığı parçanın bütününün ilişkisidir, maddesel formattaki saf algının durumu maddesel olanla ayrık yapıda değildir, maddeyle arasında niteliksel değil niceliksel ve derece farkı vardır çünkü bu farkın oluşumu artık maddeyi algılayan bilinçli varlık olduğundan dolayı dilsel değerlendirmeyle ayrımı yapılmıştır. “Bilinçli algının tüm maddeyi kapsayamadığına kuşku yoktur. Bilinçli algı, maddenin içinde bizim ihtiyaçlarımızı ilgilendiren şeyi ayırır ya da ayırt eder.’’ (Bergson, 2020 :70).

Bergson’a göre insanlık durumunun geçiş aralığı veya eşikleri olamadan yaşanılan bireyselleşmenin riskleri ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle Modernite, toplumu mekânın vurgusunun mekanik zamansal bölümlere göre düzenlemektedir. Sayısal olan teknolojinin çerçevelediği sorunlar temelinde maddi dünyanın nedenselliğine göre tasarlanan zihinsel süreçler işletilmektedir. Bu yönüyle insan tinsel atılımında ne yapmalı? Bu durumda, Bergson’un bahsettiği üzere zamanın içinde ve hafıza gösterdiği etkinliği konusunda özellikle zamanın mekanik bir topografya yaratmasının krizlerine odaklanmamızdır. Hafızanın bileşkesi olan içsel zaman yerine maddi-mekânsal oluşumların zamansal bir ritme yönlendirilmesi, bu yönüyle hafıza hakkında sorunları biriktirmektedir. Toplumsal ve bireysel ilişkilerde eksikliğin yaşanmasının kaynağı refleksiyonu ve belleği bir kenara bırakarak oluşturulan sınırlamalardan ileri gelmektedir.

Bergsoncu bağlamda hafızanın mekanik bir yapıyla tasarlanarak zamanın hafızanın etkinliğinden koparılması, bilinç etkinliğinin devre dışı kalması ve hürleşme sorunun ortaya çıkmasıdır. Modernite, mekânsal pratik ve zamansal düşünme birbirinden ayrı olarak konumlandırırken, mekânsal üretimlerin pratik etkinliğinin sürekli oluşumu için Bergson için önemli olan içsel algılama olan zaman, teknik-mekanik dışsal bir konum halinde topografik bölümlere göre tasarlanmaktadır. ‘‘Bergson’da zekâ maddidir, sezgi ile zekâ zıt yönde iş görürler. Zekâ hareketsizlik ile işe başlar. Sezgi ise hareketle ile başlar.’’ (Gündoğan, 2013:89). Bergson’a göre bilim ve tekniğe cevap veren tek şeyin zekâ olduğunu, maddeye dönük onun ile etkileşime geçen zekânın, sezgiden ayrı bir yönde gelişim sağlaması halinde insanın yaratıcılığını olumsuz etkileneceği belirli olmaktadır.

 

Kaynakça

Bergson, H. (2020). Madde ve Bellek. Çev: Işık Ergüden, Fol Yayıncılık.

Bergson, H.(2013). Metafiziğe Giriş. Çev: Atakan Altınörs. Paradigma Yayıncılık.

Gündoğan, A.O. (2013). Bergson. Say Yayınları.

Eren Karaoğlu
Eren Karaoğlu
İlkokul, Ortaokul ve Lise eğitimi Gaziantep’te bitirmiş olup Lisans Derecesini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Coğrafya Lisans derecesini tamamlamıştır. Coğrafya Arazi çalışmalarına katılım sağlama bursuna hak kazanmış, 2017’de Birmingham ile Ankara Üniversitesi Ortak Saha çalışmasında görevli olmuştur. Felsefede yöneldiği ilgi alanları şunlardır: Antik Yunan Felsefesi, Alman İdealizmi, Aydınlanma Felsefesi, Çağdaş Felsefe. Felsefe Disiplinlerindeki çalışma alanı Epistemoloji, Bilim Felsefesi, Kültür Felsefesi ve Ahlak Felsefesidir. Antropoloji, Sosyoloji ve Kültürel Çalışmalar önemli ilgi ve çalışma alanlarındandır. Edebiyatta yaptığı çalışmalar Knut Hamsun eserleri üzerine ve Gotik edebiyat üzerinedir. Çeşitli dergilerde felsefe, antropoloji ve coğrafya hakkında yaptığı çalışmaları bulunmaktadır. 2022’den bu yana Akıl ve Zeka oyunlarında turnuva hakemliği ve eğitmenliği olarak görev yapmaktadır. .

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Editörün Seçtikleri

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Oryantalizmin Kalbinde: Gertrude Bell, Heart of Darkness ve Bugünün Diplomatik Feminizmi

“Ciddi meseleler, ciddi adamlar arasında konuşulur.” Bu söz, 20. yüzyıl...

Amerikan Aydınlanması – Shane J. Ralston

Amerikan Aydınlanması (Internet Encyclopedia of Philosophy) Amerikan Aydınlanması’nın tam olarak hangi...

Savaş Meydanında Ahlak Felsefesi – Andy Owen

Savaştaki bir asker ızdırap verici, hatta çözülmesi imkansız ahlaki...

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...