Sosyoloji Okumaya Nereden Başlamalıyız? 101 Tavsiye Listesi

Tarih:

Bu yazıda Marmara Üniversitesi Sosyoloji bölümü doktora araştırmacısı İbrahim Berkan Karataş’ın sizin için hazırladığı titiz listeyle karşınızdayız.

  1. Arthur Asa Berger – Durkheim Öldü! (Heretik Yayıncılık)

1910 yılında Londra’da, dönemin en tanınmış sosyologları ve politik aktivistlerinin katılacağı büyük bir konferans düzenlenecektir. “Toplumsal İlerleme” temalı bu konferans, Londra medyasında günler öncesinden geniş yer bulmuş; gazetelerde konuşmacıların fotoğrafları ve teorilerine dair yazılar yayınlanmıştır. Ancak, konferansa kısa bir süre kala, Sherlock Holmes’ün Baker Sokağı’ndaki evine gizemli bir kadın gelir. Artık mücevher hırsızlığı ve bir kavga içeren karmaşık bir olay, Holmes ve yakın arkadaşı Dr. Watson tarafından çözülmeyi beklemektedir. İnsan davranışlarını açıklamayı amaçlayan sosyal teoriler, bu kez olayların merkezinde yer alır. Holmes, teorileri araştırmaya başlar ve sorguladığı kişiler ise bu teorilerin önde gelen temsilcileridir: W. E. B. Du Bois, Emile Durkheim, Sigmund Freud, Vladimir Lenin, Georg Simmel, Beatrice Webb ve Max Weber. Kitap, klasik sosyal teorinin ana karakterlerini ve kavramlarını polisiye bir hikaye eşliğinde sunuyor. Holmes ve Watson, sosyal teorisyenlerle yüzleşirken, onların hayatları, teorileri ve tutkularını keşfederler. Sonuç olarak, sosyal bilimlerle ilgilenenler ve klasik sosyal teoriye merak duyanlar için hem eğlenceli hem de öğretici bir başlangıç kitabı ortaya çıkıyor.

Gulbenkian Komisyonu – Sosyal Bilimleri Açın (Metis Yayınları)

1993 yılında Gulbenkian Komisyonu tarafından yayımlanan “Sosyal Bilimleri Açın” raporu, Immanuel Wallerstein liderliğinde, sosyal bilimlerin son dönemde karşı karşıya kaldığı problemlere çözüm bulma amacıyla hazırlanmıştır. İki yıllık bir çalışma sürecinin sonucunda oluşturulan bu raporda, farklı alanlardan gelen on bilim insanı, sosyal bilimlerin geçmişi ve geleceği arasında bir köprü kurarak, günümüzde yaşanan sorunlara yönelik bir bakış açısı geliştirmeyi ve çözüm önerileri sunmayı hedeflemiştir. İlk kez 1995 yılında basılan bu raporda, önce 18. yüzyıldan 1945’e kadar olan dönemde sosyal bilimlerin nasıl kurulduğu anlatılmakta, ardından 1945’ten günümüze kadar sosyal bilimlerde süregelen tartışmalara değinilmektedir. Son bölümde ise “Sosyal Bilimleri Nasıl Yeniden İnşa Etmeliyiz?” sorusuna yanıt aranmaktadır. Sosyal bilimlerin tarihsel gelişimi, günümüzde bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Rapor, bu sorunlara çözüm önerileri sunmak ve “Sosyal Bilimleri Yeniden Yapılandırmak” amacıyla kaleme alınmıştır. Yazarlar ayrıca, sosyal bilimlerdeki aşırı disiplinleşmenin gözden geçirilmesi gerektiğini savunmakta, bu durumun bilgelik tekellerine ve üniversite bütçelerinin kontrolsüz kullanılmasına yol açabileceğini belirtmektedirler. Bunun yerine, disiplinler arası çalışmaların teşvik edilmesi, bu tür araştırmalar için daha fazla fon ve kurum oluşturulması gerektiğini önermektedirler.

C. Wright Mills – Sosyolojik Tahayyül (Hil Yayınları)

Eser, genel olarak iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Mills’in eleştirdiği ve giderek sosyoloji üzerinde hakimiyet kuran, ancak sosyolojinin iddialarıyla uyuşmayan yaklaşımlar derinlemesine ele alınır. Mills, bu yaklaşımların sosyoloji disiplininin gerçek doğasını yansıtmadığını savunur. Ardından gelen ikinci bölümde ise farklı sosyoloji gelenekleri ve yaklaşımlarını inceleyerek, sosyolojinin nasıl olması gerektiği sorusuna yanıt arar ve eserin temel yapısını bu sorular üzerine inşa eder. Eserin girişinde sosyolojinin üç temel soruya yanıt aradığını söyler: İlk olarak, toplumsal yapıların analiz edilmesi ve bu yapılar arasındaki benzerlikler ve farklılıkların incelenmesi gerektiğini belirtir. İkinci olarak, toplumların tarihsel süreçte nasıl değiştiğini ve bu değişimlerin tarihin akışını nasıl etkilediğini incelemek gerektiğini vurgular. Son olarak, mevcut tarihsel dönemdeki baskın insan tiplerinin ve dönemin belirleyici özelliklerinin tespit edilmesi gerektiğini ifade eder. Mills, bu soruları ele alarak sosyolojiye yönelik hâkim işlevselci yaklaşıma meydan okur ve birey ile toplum arasındaki ilişkileri daha geniş tarihsel ve toplumsal bağlamlarda inceleme ihtiyacını öne çıkarır. Bu bağlamda “büyük teori” ve “soyut ampirizm” eleştirileriyle sosyolojinin bu dönemdeki uygulamalarını sorgular. Özellikle sosyolojinin modern toplumun birey üzerindeki etkilerini analiz ederken bireyin yalnızca sosyal yapıyı yeniden üreten bir varlık olmadığını, bunun sadece olası rollerden biri olduğunu savunur. Sonuç olarak kitap sadece sosyolojik düşünceye eleştirel bir bakış sunmakla kalmaz, aynı zamanda sosyolojinin nasıl yeniden yapılandırılması gerektiği konusunda da önemli öneriler getirir. 1998’de Uluslararası Sosyoloji Derneği tarafından 20. yüzyılın en etkili ikinci sosyoloji kitabı olarak kabul edilmesi, eserin ne denli büyük bir etkiye sahip olduğunun kanıtıdır.

Zygmunt Bauman – Sosyolojik Düşünmek (Ayrıntı Yayınları)

Eser, sosyolojiyi anlamak ve toplumu daha derin bir şekilde kavramak isteyenler için önemli bir rehber niteliği taşır. Bu kitap, sosyolojinin yalnızca akademik bir disiplin değil, aynı zamanda gündelik yaşamda karşılaştığımız olayları ve toplumsal ilişkileri anlamak için güçlü bir düşünsel araç olduğunu vurgular. Bauman, sosyolojik düşünmenin birey ile toplum arasındaki bağlantıyı daha iyi anlamamızı sağladığını ve toplumsal yapıların birey üzerindeki etkilerini çözümlememize yardımcı olduğunu belirtir. Kitapta ele alınan temel meseleler arasında özgürlük, eşitsizlik, tüketim toplumu, küreselleşme ve bireyin toplum içindeki yeri gibi konular bulunmaktadır. Bauman, bu meseleleri açıklarken bireyin toplumsal normlara, ekonomik ve politik yapılara nasıl uyum sağladığını, aynı zamanda bu yapılar karşısında nasıl direnç gösterebileceğini tartışır. Özellikle modern toplumlarda bireylerin yaşadığı belirsizlikler, hızlı toplumsal değişimler ve bu değişimlerin birey üzerindeki yansımaları kitabın ana eksenini oluşturur. Yazar bu metni ile okuyucuyu, toplumun işleyişi hakkında derinlemesine düşünmeye davet ederken, sosyal bilimler öğrencileri ve sosyoloji meraklıları için güçlü bir perspektif sunar. Öyle ki kitap, karmaşık sosyal olayları anlaşılır ve ilgi çekici bir şekilde ele alarak sosyolojik bakış açısını günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline getirir.

Émile Durkheim – İntihar (Doğu Batı Yayınları)

Durkheim, sosyal bilimler alanındaki klasik eserlerden biri olan İntihar adlı çalışmasında, “bilinçli ölüm” olarak tanımladığı kendini öldürme eyleminin nedenlerini, türlerini ve nasıl gerçekleştiğini derinlemesine ele alır. Genelde akla gelen kasıtlı kendini öldürme vakalarının yanı sıra, Durkheim, ölüm niyeti taşımayan ancak ölümle sonuçlanabilecek riskli eylemleri de intihar kapsamına alır. Bireysel, dini ya da siyasi hedeflerle yapılan ölümcül girişimlerin de intiharın farklı şekilleri olduğunu öne sürer. Çağdaşlarının intiharı bir akıl hastalığı veya delilik hali olarak görmesine karşın, yazar bu olguyu toplumsal faktörlerle açıklar. Aile, dini inançlar, politik ve ekonomik koşullar gibi toplumsal yapıların intihar üzerindeki etkilerine odaklanır. İntihar vakalarındaki artışın modern dünyanın bireyleri yalnızlaştırıcı etkisiyle bağlantılı olduğunu belirterek bu koşulların bireyleri hayattan kopma ve kendinden vazgeçme eğilimlerine sürüklediği uyarısında bulunur. Durkheim, yaşadığı dönemde intiharla ilgili tüm çalışmaları büyük bir titizlikle inceleyerek bu tartışmaları kapsamlı istatistiklerle destekler. osyolojik düşünceye getirdiği bu derin analizlerle, intihar olgusunu bireysel değil toplumsal bağlamda ele alır ve sosyal bilimlerin temel klasiklerinden biri olma özelliğini günümüzde de korur.

Clifford Geertz – Kültürlerin Yorumlanması (Dergâh Yayınları)

Clifford Geertz’in bu eseri, kültürün ne olduğunu ve nasıl anlaşılması gerektiğini inceleyen, kültürel antropolojinin temel taşlarından biri olarak kabul edilen bir çalışmadır. Yazar kitapta kültürü bir “anlamlar ağı” olarak tanımlar ve antropoloğun görevini bu ağın içinde dolaşarak insanların kendi dünyalarını nasıl anlamlandırdıklarını açıklamak olarak görür. Kültür, ona göre, insanın dünyadaki varlığını anlamlandırmak için kurduğu sembollerden oluşur ve bu sembolleri yorumlamak, kültürel analiz yapmanın merkezinde yer alır. Kitapta, Geertz’in “yoğun betimleme” (thick description) adını verdiği metodolojik yaklaşım büyük bir öneme sahiptir. Bu yöntem, bir kültürel pratiğin sadece ne olduğunu açıklamakla yetinmez; aynı zamanda o pratiğin bağlamını, arkasındaki anlamları ve insanlara ne ifade ettiğini derinlemesine anlamayı hedefler. Bu yaklaşım, kültürlerin yüzeysel tanımlarını aşarak, bir eylemin sembolik ve sosyal anlamını çözmeyi amaçlar. Geertz, kitabın içeriğinde Bali’deki horoz dövüşlerinden Fas’taki pazar ekonomisine kadar farklı kültürel örnekler üzerinden bu yaklaşımlarını uygulamalı olarak gösterir. Özellikle Bali’deki horoz dövüşünü analiz ettiği bölümde, bu dövüşlerin yalnızca bir spor olmadığını, toplumun güç ilişkilerini ve hiyerarşilerini sembolize eden derin anlamlara sahip olduğunu belirtir. Aynı şekilde Fas pazarlarında yapılan pazarlıkların, yalnızca ekonomik bir etkinlik olmaktan ziyade, bir toplumsal iletişim biçimi olduğunu ve bu pazarlıkların toplumun güven ve ilişkiler ağıyla nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Geertz’in çalışması, kültürün dinamik, karmaşık ve çok katmanlı yapısını vurgular ve kültürel analiz yaparken sadece olgulara değil, bu olguların arkasındaki anlamlara odaklanılması gerektiğini savunur. Metin, sosyal bilimler öğrencileri, antropologlar ve kültürel analizle ilgilenen herkes için başvuru kaynağı olmasının yanı sıra, kültürel incelemeler alanında düşünce ufkunu genişleten bir eserdir.

Max Weber – Sosyoloji Yazıları (Metis Yayınları)

Weber’in bu derleme eseri, sosyolojiye dair temel düşüncelerini ve metodolojik yaklaşımlarını bir araya getirerek okuyuculara kapsamlı bir bakış açısı sunuyor. Yazar, modern anlamda ele alınan sosyolojinin en önemli kurucularından biri olarak toplumsal yapılar, otorite, din ve ekonomi gibi geniş konular üzerine derinlemesine düşünceler geliştirmiştir. Bu kitapta, onun sosyolojik analizine yön veren temel kavramlar ve teoriler yer almakta olup kendisinin özellikle sosyal bilimlerin metodolojisi ve toplumsal eylem teorisine getirdiği yenilikler incelenmektedir.

Kitabın merkezinde yer alan kavramlardan biri, örneğin onun sosyoloji anlayışında büyük bir yer tutan “anlamlı toplumsal eylem”dir. Weber, toplumsal eylemin bireylerin öznel anlamlarına dayandığını ve sosyolojinin bu anlamları açıklamaya yönelik bir bilim dalı olması gerektiğini savunur. Bu yaklaşımla, sosyal olguların yalnızca dışsal görünümlerine bakmak yerine, bireylerin niyetlerine ve eylemlerinin arkasındaki anlamlara odaklanır. Eserde yine otorite tiplerine genişçe yer verilir. Ayrıca kitap, Weber’in Protestan Ahlakı ve kapitalizmin gelişimi arasındaki ilişkileri incelediği düşüncelerini de içerir. Weber, modern kapitalizmin gelişiminde Protestanlığın özellikle de Calvinist etik anlayışının önemli bir rol oynadığını savunur. Bu tez, Weber’in tarihsel sosyolojiye katkısının önemli bir örneğidir ve dinin toplumsal yapılar üzerindeki etkisini anlamak açısından son derece değerlidir. Weber’in bürokrasi üzerine yazıları da bu kitapta geniş yer bulur. Bürokratik yapıları modern toplumların en verimli ve rasyonel organizasyon biçimi olarak tanımlayan Weber, bu sistemlerin aynı zamanda bireyleri “demir kafes” içine sıkıştıran bir kontrol mekanizması olabileceği uyarısında bulunur. Bürokrasinin getirdiği rasyonelleşme süreci, modern toplumların hem yükselişi hem de bireysel özgürlüklerin kısıtlanması açısından iki yönlü bir etkidir. Bu edisyon, Weber’in sosyolojik düşüncelerini derinlemesine incelemek isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı sunarken, modern sosyolojinin temel meselelerine dair geniş bir perspektif kazandırıyor. Sosyoloji Yazıları, toplumsal yapılar, otorite, bürokrasi ve dinin sosyolojik analizi gibi konularla ilgilenen herkes için vazgeçilmez bir kaynaktır.

Antonio Gramsci – Modern Prens (Dipnot Yayınları)

Antonio Gramsci’nin bu eseri, siyaset teorisi ve devrimci mücadele üzerine derinlemesine bir çözümleme sunar. Gramsci, Machiavelli’nin Prens kitabına atıfta bulunarak, modern dünyada toplumsal değişimin ve devrimin nasıl gerçekleşebileceği üzerine düşünceler geliştirir. Gramsci’ye göre, modern bir devrimci hareketin “prensi”, bireysel bir lider değil, devrimci bir siyasi parti olmalıdır. Bu parti, kitlelerin bilincini şekillendirecek ve toplumsal dönüşümü yönlendirecek bir “kolektif entelektüel” rolü üstlenmelidir. Hapishane Defterleri‘nin bir parçası olan bu kitapta Gramsci, Marksizmi bir praksis felsefesi olarak ele alarak, siyasal partilerin devrimci mücadelede nasıl bir liderlik, strateji ve taktik geliştirmesi gerektiğini tartışır. Machiavelli’nin Prens eserinden esinlenen Gramsci, başarılı bir devrimci partinin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini ve bu partinin iktidara giden yolda nasıl hareket etmesi gerektiğini inceler. Avrupa ve özellikle İtalya devlet yapısına dair yaptığı analizler, günümüzde de geçerliliğini koruyan güçlü bir kavramsal çerçeve sunar. Ancak metin, yalnızca bir politik parti tanımı sunmaz, aynı zamanda Leninist siyasal örgütlenmenin devamı niteliğindeki yapıyı somut bir şekilde önerir. Bu bağlamda, Gramsci’yi sadece bir kültür eleştirmeni olarak sınıflandırmak yetersizdir; onu devrimci iktidar ve örgütlenme üzerine düşünen bir teorisyen olarak görmeliyiz. Bu bağlamda eser örgütlenme ve liderlik üzerine derinlemesine düşünmek isteyen herkes için okunası ve tartışılası bir metindir.

Georg Simmel – Modern Kültürde Çatışma (İletişim Yayınları)

Georg Simmel’in bu eseri, modernitenin ve büyük toplumsal dönüşümlerin birey üzerindeki etkilerini derinlemesine inceleyen üç temel metni bir araya getiriyor. Simmel, yaşadığı dönemin tanığı olarak, modern kültürün karmaşık yapısını, kent yaşamının kaotik ve mahşeri atmosferini, bireyin yalnızlık ve yabancılaşma deneyimlerini sosyolojik bir perspektifle ele alır. Bu bağlamda, bireyin modern toplumdaki konumunu ve kültürel yapılarla ilişkisini çözümlerken, sosyolojiye eleştirel düşünce ve kültür teorisinin temellerini atan önemli katkılar yapar. Simmel, toplumsal pratikleri ve kültürel formları imgelerle zenginleştirerek, hayatı sanata, sanatı da hayata tercüme eder. Onun sosyolojisi, sadece toplumsal yapıları analiz etmekle kalmaz, aynı zamanda bireyin bu yapılara karşı gösterdiği yaratıcı direnişi ve var olma çabasını da aydınlatır. David Frisby’nin sunduğu bu derleme, Simmel’in modern kültür, kent ve birey üzerine düşüncelerini daha net bir biçimde ortaya koyarak, okuyucuya geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Bu edisyon, modern yaşamın getirdiği çatışma, yalnızlık ve özgürlük arayışlarını sosyolojik bir derinlikle ele alan, sosyoloji ve kültür teorisi üzerine düşünmek isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak niteliğindedir.

Peter L. Berger & Thomas Luckmann – Gerçekliğin Sosyal İnşası (Paradigma Yayıncılık)

Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın Gerçekliğin Sosyal İnşası adlı eseri, toplumsal gerçekliğin nasıl inşa edildiğini açıklayan ve sosyal bilimlerde büyük etki yaratmış önemli bir çalışmadır. Bu kitapta, Berger ve Luckmann, bireylerin ve toplumların, dünyayı algılama ve anlamlandırma biçimlerinin sosyokültürel etkileşimler yoluyla nasıl şekillendiğini tartışırlar. Eser, toplumsal gerçekliğin sabit ve nesnel bir yapıya sahip olmadığı, aksine insanların günlük hayatlarındaki etkileşimler ve sosyal süreçler sonucunda inşa edilen bir olgu olduğunu savunur.

Kitapta yazarlar, bilgi sosyolojisi kavramı etrafında, bilginin toplumsal bir ürün olduğunu ve bireylerin yaşadıkları sosyal dünyayı anlamlandırırken, bu dünyayı sürekli yeniden ürettiklerini öne sürerler. Kurumsallaşma ve meşrulaştırma süreçleri, toplumsal düzenin sürekliliğini sağlayan temel mekanizmalar olarak ele alınır. İnsanların davranışları, zamanla tekrarlandıkça kurumsallaşır ve bu kurumsallaşma süreci, toplumsal yapıları pekiştirir. Gerçekliğin Sosyal İnşası eseri, gündelik yaşamın derinliklerinde yer alan toplumsal süreçleri analiz eden ve bireylerin toplumsal yapıların hem yaratıcıları hem de ürünleri olduğunu gösteren etkileyici bir teorik çerçeve sunar. Bu eser, sosyoloji ve sosyal teoriye ilgi duyanlar için toplumsal gerçekliğin nasıl oluştuğunu anlamak açısından temel bir başvuru kaynağıdır.

David Harvey – Marx’ın Kapitali İçin Kılavuz (I. & II. Cilt) (Metis Yayınları)

David Harvey’in Marx’ın Kapitali İçin Kılavuz adlı iki ciltlik çalışması, Karl Marx’ın Kapital adlı eserine derinlemesine bir rehber sunuyor. Harvey, Kapital’in karmaşık yapısını, ekonomi politik üzerine getirdiği eleştirileri ve toplumsal ilişkilerin işleyişini daha anlaşılır kılmak amacıyla bu kılavuzu hazırlamıştır. Harvey’in amacı, Marx’ın eserini sadece okumakla kalmayıp, kapitalizmi analiz etme konusunda bir düşünce pratiği geliştirmek isteyen okuyuculara teorik bir araç sağlamaktır. Birinci Cilt, Marx’ın değer teorisi, meta fetişizmi, emek, artı-değer ve kapitalist üretim süreçlerinin nasıl işlediği üzerine odaklanır. Harvey, burada Kapital’in temel kavramlarını açıklığa kavuştururken, Marx’ın tarihsel materyalist yaklaşımını ayrıntılı bir şekilde analiz eder. Bu cilt, kapitalist üretim sürecinin nasıl toplumsal güç ilişkilerine ve eşitsizliklere dayandığını ortaya koyarak, okuyucuların Kapital’in teorik derinliklerini kavramasını kolaylaştırır. İkinci Cilt ise sermayenin dolaşımı, yeniden üretimi, kriz dinamikleri ve kapitalist sistemin genişleme süreçlerine odaklanır. Harvey, Marx’ın kriz teorisi ve sermaye birikimi süreçlerini güncel olaylar ve kapitalizmin modern biçimleri ile ilişkilendirerek, Marx’ın analizini 21. yüzyıla taşır. Bu bölüm, kapitalizmin nasıl küresel bir sistem haline geldiğini ve modern krizlerin tarihsel kökenlerini anlamaya yönelik derinlemesine bir rehber sunar. Harvey’in bu iki ciltlik çalışması, Kapital’in kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Marx’ın teorilerini günümüz dünyasında kapitalizmi eleştirel bir gözle değerlendirmek isteyenler için değerli bir kaynak haline getirir. Bu iki ciltlik çalışma, sosyal bilimler, ekonomi politik ve Marksist teoriye ilgi duyan herkes için başvurulması gereken temel bir eserdir.

Marshall Berman – Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor (İletişim Yayınları)

Berman’ın Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor adlı eseri, modernizmin bireyler, toplumlar ve kentler üzerindeki dönüştürücü etkilerini ele alan kapsamlı ve etkileyici bir çalışmadır. Berman, modern çağın devrimci ve yıkıcı doğasını incelerken, Karl Marx’ın Komünist Manifesto’daki ünlü “Katı olan her şey buharlaşıyor” ifadesinden ilham alır. Eserde, modernizmin kültürel, ekonomik ve toplumsal boyutları detaylı bir şekilde analiz edilir; bireylerin ve toplulukların modern dünyada yaşadıkları deneyimler, sürekli değişim, kriz ve yenilik arayışı çerçevesinde ele alınır. Kitap, modernizmin farklı dönemlerine ve coğrafyalarına ışık tutarken, Berman, edebiyat, sanat, felsefe ve kentleşme gibi konularda kapsamlı çözümlemeler sunar. Eserin önemli bölümleri arasında Goethe’nin Faust’u, Marx’ın kapitalizm eleştirisi, Baudelaire’in modern kent şiirleri ve Dostoyevski’nin Yeraltından Notları üzerine yapılan analizler yer alır. Berman, bu eserler aracılığıyla modern insanın yaşadığı çelişkileri, özgürlük arayışını, yalnızlık ve yabancılaşma duygularını tartışır. Berman ayrıca modern şehir ve modernleşme süreçlerine de büyük önem verir. Özellikle 19. yüzyılda Paris’in dönüşümü, New York’un gelişimi ve Moskova gibi kentlerde yaşanan sosyo-ekonomik değişimleri ele alarak, kentlerin bireyler üzerindeki yıkıcı ve yaratıcı etkilerini irdeler. Modernizm, onun gözünde hem bir yenilik ve özgürlük aracı, hem de bir yıkım ve yabancılaşma süreci olarak iki yüzlü bir dinamiktir. Eser, modernizmi sadece bir tarihsel fenomen olarak değil, aynı zamanda günümüz dünyasında hâlâ devam eden bir süreç olarak ele alır. Marshall Berman’ın derin analizleri, modernizmin insan hayatı üzerindeki kalıcı etkilerini anlamak isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak sunar. Bu kitap, edebiyat, kültürel çalışmalar, sosyoloji ve kent teorisi alanlarına ilgi duyanlar için önemli bir başvuru niteliğindedir.

Anthony Giddens – Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori (İletişim Yayınları)

Anthony Giddens’ın Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori isimli bu önemli çalışması, modern sosyal teorinin gelişiminde merkezi bir rol oynayan üç büyük düşünürü – Karl Marx, Max Weber ve Émile Durkheim – karşılaştırmalı bir yaklaşımla ele alır. Giddens, bu üç düşünürün kapitalizm, modern toplum ve sosyal yapılar üzerine geliştirdikleri teorileri derinlemesine analiz ederken, onların sosyal bilimler üzerindeki kalıcı etkilerini de vurgular. Kitapta, Marx, Weber ve Durkheim’in kapitalizm ve modern toplum kavramlarına getirdikleri farklı perspektifler ayrıntılı bir şekilde incelenir. Karl Marx’ın kapitalist sistemde sınıf çatışması, üretim ilişkileri ve ekonomik sömürüyü nasıl açıkladığı; Max Weber’in kapitalizmin gelişiminde rasyonelleşme, bürokrasi ve Protestan etiğinin rolünü nasıl yorumladığı; ve Émile Durkheim’in toplumsal dayanışma, anomi ve işbölümü üzerinden modern toplumdaki sosyal bütünleşme sorunlarını nasıl ele aldığı karşılaştırmalı olarak sunulur. Giddens, bu üç büyük düşünürün eserlerini tarihsel bağlamlarına yerleştirerek, onların teorilerinin modern sosyal bilimler için nasıl bir temel oluşturduğunu açıklar. Aynı zamanda, bu teorilerin modern kapitalizm ve toplumsal yapıların anlaşılmasına ne şekilde katkı sağladığını tartışır. Giddens’a göre, Marx, Weber ve Durkheim’in teorileri sadece tarihsel birer analiz değil, günümüz toplumlarının karmaşıklığını anlamak için de hala geçerliliğini koruyan önemli fikirlerdir. Eser, sosyal teori, sosyoloji ve modern toplum üzerine düşünenler için kapsamlı bir kaynak olmasının yanı sıra, bu üç düşünürün fikirlerini daha geniş bir perspektiften değerlendirmek isteyenlere önemli bir rehber sunmaktadır. Giddens, modern kapitalizm ve toplumsal yapılarla ilgili temel sorunları anlamak için bu üç düşünürün bakış açılarının neden hala geçerli olduğunu etkileyici bir biçimde ortaya koyar.

Pierre Bourdieu & Loïc Wacquant – Düşünümsel Sosyolojiye Davet (İletişim Yayınları)

Bu metin, çağdaş sosyal bilimlere önemli katkılar sunan Bourdieu’nün düşünce dünyasını derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Üç ana bölümden oluşan kitap, Bourdieu sosyolojisinin temel yapılarını ve kavramlarını açıklayarak, okuyuculara bu önemli düşünürün eserlerine kapsamlı bir giriş sunuyor. İlk bölümde, Loïc Wacquant, Bourdieu’nün sosyolojik yaklaşımının yapısını ve mantığını anlaşılır ve derinlemesine bir bakışla ele alır. İkinci bölümde ise Bourdieu, Wacquant ile yaptığı röportajda, kendi entelektüel yolculuğunu ve sosyoloji alanındaki temel kavramlarını – yapı, alan, habitus, kültürel sermaye ve simgesel iktidar gibi – sade bir dille anlatır. Bourdieu, bu bölümde ayrıca eserlerine yönelik yanlış anlaşılmaların nedenlerine değinirken, hem sosyal bilimler alanının genel bir tablosunu çizer hem de kendine özgü konumunu netleştirir. Kitabın üçüncü bölümü ise Bourdieu’nün lisansüstü öğrencileriyle gerçekleştirdiği araştırma seminerlerinden derlenmiş konferanslarını içerir. Bu bölümde, Bourdieu’nün teoriyi pratikle nasıl birleştirdiğini görmek mümkündür. Kitap ayrıca, Bourdieu’nün eserlerine dair iki farklı okuma güzergâhı önerisi ve geniş bir kaynakça sunarak, sosyal bilimler alanında çalışma yapmak isteyenlere rehber niteliğinde bir yol haritası sunar.

İlk olarak Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar adıyla yayımlanan bu kitap, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş haliyle, Bourdieu’nün düşüncesine ve metodolojik yaklaşımlarına mükemmel bir giriş niteliği taşımaktadır. Düşünümsel Sosyolojiye Davet, Bourdieu’nün eserlerine derinlemesine bir bakış sunarak, sosyal bilimler öğrencileri ve araştırmacıları için vazgeçilmez bir kaynak haline gelmiştir.

Howard S. Becker – Mesleğin İncelikleri (Heretik Yayıncılık)

Howard S. Becker’in Mesleğin İncelikleri, sosyal bilimler alanında alışılmış yöntem kitaplarına meydan okuyan bir eser olarak öne çıkıyor. Metin, araştırma süreçlerinin tahmin edilebilir, katı ve tekdüze bir şekilde ilerleyen safhalardan ibaret olmadığına işaret eder. Becker, araştırmayı bir “zanaat” olarak ele alır ve araştırmacının, süreç boyunca yaratıcı ve esnek bir tutum geliştirmesi gerektiğini savunur. Becker’in yaklaşımı, sosyal bilimlerde yaygın olan kalıpların ve aşırı düzenlenmiş yöntemlerin aksine, sahadan, deneyimden ve müşterek mesainin öneminden beslenir. O, bir zanaatkâr gibi araştırmayı işledikçe, uygulama içinde öğrenilen bir süreç olarak görür ve okuyucuyu bu sürecin içsel dinamiklerine yönlendirir. Yazar, araştırma sırasında karşılaşılabilecek zorluklar, keşfedilecek yeni yollar ve kaçınılması gereken çıkmazlar hakkında oldukça pratik ve deneyime dayalı öneriler sunar. Bunu yaparken de akademik dilin soğukluğundan uzak, son derece samimi ve öğretici bir üslupla rehberlik eder. Kitap, sadece yöntemsel rehber sunmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal bilimlerde ortak çalışma ve deneyim aktarımının ne kadar önemli olduğuna vurgu yapar. Becker, bir araştırmacı olarak yalnızca teorik bilgi değil, aynı zamanda sahada nasıl daha etkili olunabileceğine dair somut önerilerde bulunur. Becker’in tecrübe dolu yaklaşımı, zanaatkâr bir ustanın işini nasıl mükemmelleştirdiğini gösterir niteliktedir. Çalışma, araştırmacılara, sahada karşılaşılacak karmaşık ve kaotik durumlardan nasıl çıkılabileceğine dair pratik tavsiyeler verirken, sosyal bilimlerde yaratıcılığı ve zanaatkârlığı teşvik eden güçlü bir savunudur. Becker, adeta işinin inceliklerini paylaşan bir usta gibi okuyucusuna rehberlik eder ve araştırmacıları daha esnek, yaratıcı ve deneyimden öğrenmeye dayalı bir araştırma anlayışına davet eder. Bu eser, sosyal bilimler alanında çalışan herkes için önemli bir başvuru kaynağı ve yaratıcı bir zanaat manifestosudur.

Hazırlayan: İbrahim Berkan KARATAŞ

İbrahim Berkan Karataş
İbrahim Berkan Karataş
SOCIUS editör (Marmara Üniversitesi – Sosyoloji Bölümünde araştırmacı) İbrahim Berkan Karataş, Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde araştırmacı olarak çalışmaktadır ve ayrıca aynı bölümde doktora adayıdır. İlgi alanları çağdaş toplumsal ve kültürel teoriler, eleştirel bilim çalışmaları, Türkiye’de göç ve vatandaşlık politikaları, dezavantajlı gruplar, sivil toplum aktörleri etrafında yoğunlaşmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak...

Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911)...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...