Bu yazıda, Neoliberalizm teriminin kökeni ve gelişimi, ordoliberalizm ile karşılaştırma yapılarak açıklanmaktadır. Bu yazıdaki temel nosyon, günümüz dünyasında biçimlenen ileri kapitalizmini esnek ve anında değişen küreselleşen rasyonalitenin enformasyon kapitalizminin fikir babası olan F. Hayek’in düşünceleri açıklanmaktır. Bir başka görüş olan ordoliberalizmin fikir babası olan W. Eucken’in ekonomik süreçleri ve düzenleri takip etme ile öne çıkan ordo (Düzen) liberalizm görüşü açıklanmaktadır. Hayek’in düşünce sistemini sağlayan epistemolojik açıdan farklılıklarını dile getirdiği, ordoliberalizmin kurucusu olan Eucken ile arasındaki fikir ayrılıklarının özüne inilmektedir. Bu minvalde, 1929 ekonomik krizden sonra revaçta olmuş Keynesçi düşünceden farklı olarak neoliberal düşüncenin karşısında oluşan ordoliberal düşüncenin kökenleri açıklanmaktadır. Her iki liberal görüşte de devletin etkinliğini azaltan görüş bulunmaktadır, devletin müdahaleci olmaması için nasıl bir sürecin oluşması ve işleyişin kurulması iki liberal görüşün ayrıldığı noktadır, bu yazıda iki görüşün fikir ayrımı işlenmektedir.
Neoliberalizm
‘‘Neoliberalizm, çağdaş sosyal bilimlerde kullanılma tarzı birkaç önemli ve potansiyel olarak sorunlu şekilde farklılık gösterir. Birincisi, neoliberalizm, ideolojik bölünmeler arasında asimetrik olarak kullanılır ve serbest piyasa hakkında olumlu değerlendirmeler yapan bilimlerde nadiren görülür. İkincisi, bu terimi ampirik araştırmalarda kullananlar genellikle onu tanımlamazlar. Üçüncüsü, bilim adamları neoliberalizmi bir dizi politika, bir kalkınma modeli, bir ideoloji ve bir akademik paradigma dahil olmak üzere birden çok temel kavramla ilişkilendirme eğilimindedir. Neoliberalizm teriminin yaygınlığına rağmen, çağdaş bilimde uygulanması eşit değildir. Günümüz ekonomi politiği araştırmalarında, neoliberalizm terimi en sık olarak, atıfta bulunduğu serbest piyasa fenomenini eleştirenler tarafından kullanılmaktadır (Boas ve Gans-Morse, 2009:140). Neoliberalizm, 1980’lerin sonundan itibaren sınırlı ve sıklıkla yanlış yorumlanan yönleri ile bu değişiklikleri ve bunların kapsamını önemli şekillerde yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. İlk olarak, neoliberalizm, böyle bir tanımın çoklu zayıflıkları ile yaygın olarak post-Keynesçilik ve post-refahçılık ve postsosyal demokrasi olarak tanımlanır.
Genellikle 1930’lara dayanan ve daha sonra 1980’lerden itibaren uygulanan piyasa mekanizmasına dayanmayı savunan bir dizi fikir olarak kabul edilmektedir. Savaş öncesinde ortaya çıkan fikirlerinin kökeni bakımından Almanya’da başlayan tartışmalara dayanır, özellikle Hayek-Eucken çatışmasından itibaren gelişen Smith’e yeniden dönüş olarak 19.yüzyıl dünyasının pozitivist ilkeleri içinde gelişen liberalizmi adeta yeniden değerlendirmektir. Neoliberalizmin temelleri, yirminci yüzyıl kapitalizminin arkasında kurumlanan ve yapıtaşı olan doğa biliminin yöntemine göre şekillenmiş, devletçi/baskıcı/müdahaleci kapitalizme yönelik yapılan eleştiriden ileri gelmektedir. Doğa bilimlerinin belirleyiciliği fenomenlerin, sosyal hayatta görüş, alan ve davranışlarda doğa bilimlerinin yöntemlerinden gelişerek alınması gerektiği zorunluluğuna ulaşmıştır. Bu durumda, bilim ve bilimcilik ayrımı ortaya çıkmıştır, birinci dünya savaşı sonrası bilimciliğin kültürel ilerlemeci ideolojisi etrafında toplanan yapılar ve sistemler sorgulanmaya başlanmıştır, özellikle ekonomistler arasında bireyin durumu ve baskıcı devlet çatışması gözlenmiştir. Bilimcilik, askeri-üniter devlet oluşumunda doğa bilimcilerinin kullandığı yada etkin olduğu pozitivist aşamanın sosyal alanda kullanılması, Adam Smith’in bireyin önceliği ön plana çıkarılmasında engelleyici bir faktör oluşturmuştur. Bu halde, bilimcilik klasikleşmiş pozitivizmle birleşen ” tutum ya da görüş olarak, bilimin yegane gerçek bilgi türü ve bilimsel yöntemin de bilgiye ulaşmanın biricik yolu olduğunu dile getiren görüştür.”(Cevizci, 2011:76). Bilimcilik, doğa bilimi yöntemiyle gelişen insanın davranış, görüş ve tutumlarında gözlemlenen ve kurulan kültürel alanın, doğadaki fenomenlerin nedensel ilişkilerinden ayrı olmadığını belirten görüş olmuştur, piyasa ilişkileri de bu minvalde politik-ekonomide darwinizmin sosyal alanda etkin olduğunu gösterir olmuştur. Hayek, piyasa ilişkilerinde etkin olan düşüncenin doğa bilimleri yöntemlerine dayanmasını eleştirmektedir. Bireyin piyasada edilgen hele gelmesi, esnek olmayan ve sürekli düzenlenen/müdahaleci olan bir durum yaratılmasından ileri gelmektedir. Piyasada nihai olan görünmez el hakkında kurulan sermayenin alanı ve genişlemesi devlette etkin olan doğa bilim yöntemi metoduna göre bağlanmış bürokraside etkin olduğuna göre hedeflenen refah ve zenginlik yerine krizler ortaya çıkacaktır. ”Hayek’in bilim ve bilimcilik terimleri bilimsel yaklaşımın nesnelciliğinin, ortaklaşacağının ve tarihselciliğinin eleştirisine girişmiştir.” Hayek’in bu tutumda olmasının temel nedeni ”Kuramsal görüşlerden kaynaklanan pratik tutumları, özellikle de temeli yalnızca kapitalist ekonominin bireyciliği olabilecek bir özgür toplumu sürdürmeyle bağdaşmacağını düşündüğü toplumsal süreçlerin bilinçli biçimde denetim altına alınması” düşüncesinden ileri gelmektedir. (Bottomore, 2016:43).

Hayek modern rasyonel paradigmanın yarattığı sonuçlara yönelik pozitivist bir ekonomi-politik çizelge hakkında eleştiride bulunur: ”19. ve 20. yüzyıl düşüncesinin çok karakteristik özelliği olan bu ikinci unsuru, zihnin mühendislik türü olarak tanımlamakla yetinmemiz gerekecek. Yanlış anlaşılmayı önlemek için, araştırmanın genel ruhuyla değil, Bilimin diliyle, “bilimcilik” veya “bilimsel” önyargısı vardır. Bununla birlikte, gruplar halinde insanların yaşamıyla ilgilenen tüm bilgi disiplinleri, doğa bilimlerininkinden önemli ölçüde farklı olan sorunları gündeme getirmez. Eş anlamlılıkta tek bir kelime kendini ifade etmez, ancak, 19. ve 20. yüzyıl düşüncesinin çok karakteristik özelliği olan bu ikinci unsuru, zihnin mühendislik türü olarak tanımlamakla yetinmemiz gerekecek. Aslında, sosyal veya insani eylemin nesnelerinin çoğu, bu terimin Bilimler tarafından kullanıldığı ve “görüşlere” zıt olduğu özel dar anlamda “nesnel gerçekler” değildir ve fiziksel terimlerle tanımlanamazlar. İnsan eylemleri söz konusu olduğunda, işler davranışlar sergileyen insanların olduklarını düşündükleri şeydir. (Hayek, 15, 20, 26-27:1952). Neoliberalizmin ontolojik açıklama biçimleri bakımından, klasik liberalizmden ileri bir noktada olan durumunu belirtmek amacının olduğunu bilmeliyiz. Neoliberalizm terimini kullananlar, bunu çok çeşitli ekonomik, sosyal ve politik fenomenlere uygulayarak bunu yapmak için birçok fırsat bulurlar. Politik ekonomi çalışmasında neoliberalizmin nasıl kullanıldığının en az dört farklı ve potansiyel olarak örtüşen yolu olduğunu savunuyoruz: bir dizi ekonomik reform politikasını, bir kalkınma modelini, bir normatif ideolojiyi ve bir akademik paradigmayı belirtmektir’’ (Boas ve Gans-Morse,2009:143). Neoliberalizmin ontolojik içeriğinin, farklı düşünce paradigmalarındaki değişimlerini, empirik bulgulara dayalı olarak farklı paradigmalarda çalışan akademisyenlerin, neoliberalizmi normatif ve ideolojik kullanımlarına göre sınıflandırılmıştır. Sonuçlar şu şekildedir:
1- Neoliberalizmin en yaygın kullanımı ekonomik reform politikalarına atıfta bulunmaktadır.
2- Neoliberalizmin ikinci bir kullanımı, bir kalkınma modeline atıfta bulunur. Neoliberal model, ekonomik, sosyal ve politik sonuçları olan kapsamlı bir kalkınma stratejisidir.
3- Neoliberalizmin kullanıldığı üçüncü bir yol da bir ideolojiyi belirtmektir. Neoliberal bir ideolojiden bahsederken, akademisyenler, bireylerin kolektivitelere karşı uygun rolü hakkında normatif fikirlere ve kapsayıcı bir sosyal değer olarak belirli bir özgürlük anlayışına atıfta bulunurlar.
4- Neoliberalizm teriminin son bir kullanımı akademik bir paradigmayı karakterize etmektir. Normatif bir ideolojiden farklı olarak neoliberal paradigma, piyasaların nasıl işlediğine dair olumlu varsayımlardan oluşur; bu anlamda, genellikle neoklasik iktisat teorisiyle yakından ilişkili olarak görülür (Boas ve Gans-Morse, 2009:143-144).
Neoliberal düşünce, Avrupa faşizminin ve Sovyet totaliterliğinin gölgesinde doğdu. Önemli epistemolojik ve ontolojik farklılıkları ne olursa olsun, Mont Pelerin Society’yi kuran Ordoliberal, Freiburg ve Chicago Okulu düşünürleri, bu karanlık oluşumların zamanlarının yaygın sosyal planlama ve devlet tarafından yönetilen politik ekonomileriyle bir süreklilik içinde olduğu inancını paylaştılar. Keynesyen refah devletleri, sosyal demokrasi ve kamu mülkiyetinin tümü “serfliğe giden yolda” ortaya çıkıyor. Bunlar, bir yanda bireylerden ziyade toplum açısından toplumsal ve tasavvur ulus kavramını yüceltmenin ve bireysel özgürlüğe mümkün olan en geniş alanı vererek yaratılan karşılıklı bağımlılık ve ihtiyaçların kendiliğinden düzenine müdahale etmenin ilgili tehlikelerini temsil ederler. (Brown, 2018).
‘‘Neoliberalizm terimi ilk olarak iki dünya savaşı arasındaki dönemde politik ekonomi üzerine akademik yazılarda ortaya çıktı. Radikal ideolojileri besleyen ve Avrupa’da yıkıma yol açan enflasyon ve depresyonla boğuşan iki savaş arası yılların istikrarsızlığı, birçok entelektüeli ve politikacıyı kapitalizmin savunulamaz olduğuna ikna etti. Yine de Alman Freiburg Okulu ile bağlantılı küçük bir ekonomist ve hukuk bilimci çevresi de dahil olmak üzere, liberal olarak kaldılar. Bu “yeni” liberaller, klasik liberalizmin temel bir revizyonunu sunarak liberal inancı canlandırmaya çalıştılar. Bu itibarla, günümüz akademik söyleminde bu terimin taşıdığı çağrışımlardan oldukça farklı bir neoliberalizm (ordoliberalizm olarak da anılır) kavramını öne sürdüler.’’ Ordoliberalizmin anlamı, ‘‘latince düzen anlamına gelen “ordo” kavramı, Freiburg Okulu’nun çalışmalarında belirgin bir şekilde yer aldı. Ordo, klasik liberaller tarafından savunulan laissez-faire ekonomisinden daha düzenli olacak ideal bir ekonomik sisteme atıfta bulundu’’ (Oliver 1960: 133–134).
Freiburg okulu, sonraları Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulacak olan M.Friedmann, Volcker gibi kilit isimleri arka planını oluşturmaktadır. Bu yönüyle, W. Eucken, Röpke ve Hayek’in kurduğu sonraları K. Popper’ın Açık Toplum ve Düşmanları ideolojisinin görüldüğü toplanma yeri olmuştur. Kısaca, Neoliberal temelin W. Eucken temelinde olduğuna odaklanmamız gereklidir. Aktaran, (Gerber 1994), ‘‘Walter Eucken, ordoliberalizmin metodolojik ve felsefi çerçevesinin baş mimarıydı. Eucken’in felsefi düşüncesi üzerindeki etkileri ayrıntılı olarak incelemek bu çalışmanın kapsamı dışındayken, bu etkilerden ikisi, Eucken’in düşüncesine döktükleri ışıktan dolayı bahsetmeyi hak ediyor (Nawroth, 1962). W. Eucken, epistemolojik açıdan I. Kant’tan etkilenmiştir. ‘‘Eucken birçok bağlamda Kant’a atıfta bulunur, ancak Kantçı Eucken’in bakış açısının en merkezinde yer alan tema, “sosyal bir arada yaşama için yer olan ve aynı zamanda bireysel kapasitelerin özgürce gelişmesi için mümkün olan en büyük fırsatın bulunduğu bir form bulmak devletin sorumluluğudur. Doğal durumun mutlak özgürlüğü, bireyin başkalarının takdirine karşı korunduğu tüzüklerle sınırlandırılmalıdır’’ (Gerber, 1994:39).
Ordoliberalizm
Ordoliberalizm, hükümetin serbest piyasanın teorik potansiyeline yakın sonuçlar üretmesini sağlama ihtiyacını vurgulayan, ancak bir refah devletini savunmayan ekonomik liberalizmin Alman versiyonudur (Ptak, 2009). Alman ordoliberal geleneği, Anglo-Sakson dünyasında Freiburg Okulu veya Alman neoliberalizmi veya aslında savaş sonrası Alman sosyal piyasa ekonomisinin teorik temeli olarak bilinir (Bonefeld, 2012). Neoliberalizm ile aynı tarafta olmasa bile Ordoliberlizmi ilksel aşaması olarak görmemiz gereklidir. Bundan dolayı, tarihsel alt yapıyı değerlendirmek için Ordoliberalizme odaklanmak gereklidir. ‘‘Walter Eucken, daha çok savaş sonrası Almanya’da Sosyal Piyasa Ekonomisinin kurulmasındaki etkisi ile tanınır. Bu bölümde, Eucken’in Mont Pèlerin Society’nin (MPS) oluşumunda nasıl oldukça etkili olduğunu ve Alman ordoliberalizminin MPS’nin erken tarihinde nasıl önemli bir iz bıraktığını Eucken ve Hayek arasındaki belirgin kişisel dostluğa ve saygıya rağmen, Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson neoliberalizm anlayışı arasında büyüyen bir uçurum’’ (Kolev, vd., 2019:434), nitelendirmeleriyle Neoliberalizmin ortaya çıkması ve Thatcher-Reagen ikilisi arasında oluşan Anglo-Sakson geleneğini içinde süregelen Neoliberal-Ordoliberal çatışmasını araştıran, Stefan Kolev, Nils Goldschmidt ve Jan-Otmar Hesse’nin ‘‘Debating liberalism: Walter Eucken, F. A. Hayek and the early history of the Mont Pèlerin Society’’ (Liberalizmi Tartışma: Walter Eucken, F.A Hayek ve Mont Pèlerin Society’nin Erken Tarihi) adlı makalesine odaklanmak gereklidir:
‘‘Ortak hedefe ulaşma yolundaki yöntem ve teorilerdeki tüm önemli farklılıklara rağmen, liberalizmi yeniden tesis etmek ve onu yirminci yüzyılın zorluklarıyla uyumlu hale getirmek için ortak hedeflerinin altını çizmektedir. Böyle bir neoliberalizm okuması Avusturyalılar Mises ve Hayek, ordoliberals Eucken ve Röpke’nin yanı sıra Colloque Walter Lippmann’ın ve ilk milletvekilleri toplantıları, transatlantik görevlilerini içeriyor’’ (Kolev 2018, 66–68). Bu makalenin konusu bağlamında Neoliberalizm kilit bir kavramdır, dolayısıyla kökenlerine ve felsefi içeriklerine odaklanmak gereklidir. ‘‘Ordoliberal program, hukuk ve ekonomik sistem arasındaki yeni bir ilişkiye odaklandı. Ordoliberaller, ekonomik rekabetin tasavvur ettikleri toplumun temelini sağlayacağına, ancak bunun yalnızca hukukun rekabetin düzgün bir şekilde işleyebileceği koşulları yaratabileceği ve sürdürebileceğine inanıyordu. Ordoliberal düşüncenin başarısında önemli bir faktör, Walter Eucken ve arkadaşlarıdır, onlar yalnızca mevcut entelektüel paradigmaları tartışmakla kalmadılar. Politika reçetelerine entelektüel güç ve çekicilik kazandırmak için gerekli epistemolojik ve diğer felsefi temelleri geliştirdiler’’ (Gerber, 1994: 38-39).

Günümüz araştırmacıları neoliberalizmi olumsuz, radikal fenomenlere atıfta bulunmak için sıklıkla kullanırken, Alman Freiberg Okulu’nun ekonomi filozofları terimi olumlu ve kendi kendini tanımlayan bir anlamda kullandılar ve neoliberalizmi klasik liberalizme ılımlı bir alternatif olarak gördüler. Neoliberalizmi tanımlamadan birçok şekilde kullanmaya yönelik mevcut eğilimin aksine, orijinal Alman neoliberaller, terimin anlamına yoğun bir ilgi gösterdiler ve onu özellikle kendi ekonomik felsefelerine uyguladılar (Boas ve Gans-Morse, 2009:145). İki savaş arası dönem boyunca, Freiburg Okulunun düşüncelerinde ılımlı ve düzenleyici bir sistem bulunuyordu, ilk zamanlar daha sonraki süreçlerde Devleti araç halinde tutan görüşleri savunmadılar. ‘‘İlk olarak, Freiberg Okulu ekonomistleri, serbest piyasanın işlemesi için devletin aktif bir rol oynaması gerektiğini savundu. Alman neoliberalleri, özgür bireyler arasındaki rekabetin ekonomik refahı yönlendirdiği şeklindeki klasik liberal görüşü kabul ettiler, ancak güçlü özel aktörlerin rekabet özgürlüğüne tehdit oluşturabileceğini savundular. Friedmann ve Hayek düşüncesindeki ‘‘Neoliberaller, özel çıkarları kontrol altında tutmak için, Adam Smith’in takipçileri tarafından desteklenen minimalist, devletin çok ötesine geçen iyi gelişmiş bir hukuk sistemi ve yetenekli düzenleyici aygıtın yaratılmasını desteklediler’’ (Megay, 1970: 424–425; Gerber 1994: 36–37). Bu yönüyle düzenin sağladığı ve bireyin özgürlüğü ayrımı, Freiberg okulu içerisinde teorik ve pratik konusunda ayrılıklar meydana getirmiştir.
Buradaki temel ayrımın felsefe yönüyle olan ayrımı ortaya çıkmaktadır. Eucken bu durumda daha Kantçı yönde yer alırken, Hayek ise Kant’ın sistemindeki genel yasa konusunda Hume’un görüşlerine yakındır. ‘‘Pratik Aklın Eleştirisinde Kant, doğa bilimine konu olan doğadan başka bir de aklın yasalarının pratik bir geçerlilik kazandığı “ikinci doğa” kavramından da söz edilebileceğini söyler. Birincisinde nesnelerin, istemeyi belirleyen tasarımların nedeni olması gerekir, ikincisinde ise isteme nesnelerin nedenidir”. ‘‘Doğanın genel yasalarını deney aracılığıyla doğada değil, tersine genel yasaya uygunluğuna göre doğayı kendi duyusallığımızda ve anlama yetimizde bulunan deney olanağının koşullarında aramamız” gereklidir’’. (Esgün, 2017:142; Kant,2009:51; Kant, 2002:44). Bu alıntı ileri de bahsedildiği üzere, özgürlüğü piyasa ilişkilerinde bireyselleşme ilkesi olarak belirleyen bireyci ve bireyi odaklı ideoloji bakımından Neoliberalizmin kıstaslarından biridir. Kant ile belirli olarak gözüken yasa ile belirlenen ve bireylerin yasaya uygun bir şekilde hareket etmeleri sadece saf aklın kategorik imperatif’in uygulanması koşuluyla, duyu dünyasında ortaya çıkan hareketler hukuk sistemini kurarken, düzenli liberalizmi de Eucken düşüncesinde tesis etme durumunu meydana getirdi. Ancak ileride görüldüğü üzere, Ordoliberalizmden Neoliberalizme geçişte, Kantçı anlamda gelişen a prioriden a postreori’ye doğru ilerleyen düalist epistemoloji fikri, pozitivist-deneyci Kantçılar tarafından tersine döndürüldü. ‘‘Yeni olgucuların, Kant’ın sentetik a priori’sine itirazları da onların, mantığı böylesine saltlaşmalarına dayanır. Yeni olgucular, mantığı bir salt geçerlilik alanı olarak görmekle yetinmektedir. Mantık, deneyden gelenin tarihsel bir süreç a priorileşmesidir; yani a postreorinin tarihsel süreç içinde a priorileşmesi’’ (Özlem, 2019 :34), muhakeme biçiminde görmektedirler.
Aslında daha ilginç tarafı, Eucken Husserl tarafından bizzat felsefe alt yapısında önemli bir etkiye sahiptir. Eucken etkilendiği kısım, bireyin gösterdiği şekliyle kurulan dünyada öznenin, diğer nesneler ile ilişkisine odaklanmanın olması. Bu Kartezyen kurulumla düalist bir ilişkidir, öznearasılık piyasa ilişkilerinde Eucken’in Husserl mirası öne çıkmaktadır. ‘‘Walter Eucken’in çalışmasında Husserl’den en az altı alıntı var. Husserl ve fenomenolojiye yapılan ilk iki açık gönderme, Eucken’in Was leistet die Nationalökonomische Theorie? (1934) adlı eserinde ortaya çıkmaktadır. Bu eser, Staatliche Strukturwandlungen und die Krisis des Kapitalismus ve Nationalökonomie yazıya ek olarak, genellikle Ordoliberalizmin çekirdeği olarak anılır’’ (Klump, Wörsdörfer, 2010). Gerber’in aktarımıyla ‘‘Husserl, Eucken’in akıl hocası ve Freiburg’tan arkadaşı, Eucken sık sık metodoloji ve epistemoloji konularındaki eserlerine atıfta bulunur. Bir gözlemci Eucken’in “ekonomik fenomenolojisine’’ (Bilger,1964), atıfta bulunmuştur. Eucken’in temel düşünce sistemini gözden geçiren, Gerber’e göre aslında ordoliberlizmden neoliberlizme kadar süreçte birey için yapılan söylemlerin Husserl kaynaklı olması bu çalışmanın ileri kısmında aşırı bireyselleşmeyi esnek üretim biçimiyle meydana getirmiş geç kapitalizmin özelliği bakımından önemlidir. ‘‘Eucken’in ekonomik fenomenlere bakış açıları Husserl’in düşüncesini açıkça yansıtmaktadır. Husserl’in etkisi, Eucken’in metodolojik başlangıç noktasında- “gerçekçilik” talebine de yansır. Alman akademik çevrelerinde onlarca yıldır moda olan kavramsalcılık, gerçekliği kavramsal kategoriler üzerindeki mantıksal işlemler yoluyla anlamaya çalıştı. Eucken’e göre ayrım, (Eucken’den Gerber aktarıyor) ‘‘ekonomik fenomenlerin somut gerçekliklerini algılamalarını veya kavramalarını imkânsız hale getirdi’’ (Eucken, 1939-1989). Eucken, Husserl’in Mantıksal Araştırmalarına atıfta bulunur. Özellikle ilki bu bağlamda alakalı. Eucken, ekonomik akıl yürütmenin iki bilimsel yaklaşımını ayırt eder- rasyonalist-teorik ve ampirik-tarihsel. İlki esas olarak Avusturya Okulu tarafından kullanılan, ikincisi ise Tarihsel Okula atfedilen iki ayrı metodolojiyi uzlaştırmayı ve boşluğu doldurmayı amaçlıyor.’’ (Klump, Wörsdörfer, 2010).
Savaş sonrası dönemde, yıkılmış Almanya’nın sorunlarını çözmek amacıyla, çoğunluğu muhafazakâr-liberal bir genel ideoloji etrafında bulunan bürokrat ve ekonomistler öne plana çıktı. Eucken, Röpke ve Hayek ile tanışmazdan önce Alman bürokrasi ile birlikte savaş sonrası ekonomik sıkıntıları giderebilmek amacıyla Ludwig Erhard, Franz Böhm ile ilişkilerini meydana getirdi. Federal Almanya Cumhuriyeti’nde büyük ölçüde Ludwig Erhard tarafından uygulamaya konan ekonomi politikası, bir yandan Alfred Müller- Armack’ın sosyal piyasa ekonomisi modeline, diğer yandan Eucken tarafından hazırlanan ordoliberal ilkelere dayanıyordu (Wünsche, 1994: 25).
Ordoliberalizmin Batı Almanya’da Etkinleşmesi
Ordoliberalizmden farklı olarak Neoliberalizm farklılıklarına rağmen akademik yönde daha fazla takipçiye sahip olmasına rağmen İkinci Dünya savaşından sonra yıkılmış Almanya’da rağbet görmeye başladı, devletteki ve akademideki rolü güçlenmiş oldu.
Ordnungspolitik: Ordoliberalizmin Çevrilemez Ruhudur. Ordoliberaller, ekonomik bir anayasa seçiminin ancak hukuk sistemi uygulamaya yönelik yapılandırılmışsa etkili olabileceğini söyledi. Bu anayasal seçim. Bir siyasi birim bir işlem seçtiğinde örneğin, ekonomik anayasasında ekonomi, bu seçim, yaratmak için tasarlanmış hükümet politikalarının geliştirilmesini gerektiriyordu. Ve bu sistemi sürdürmek. Ordoliberaller buna “Ordnungspolitik” (düzen temelli politika) adını verdiler ve programlarının ruhu buydu. ‘‘Ordnungspolitik’’ terimi, ‘‘İngilizceye ve diğer dillere çevrilmesi son derece zordur, çünkü ilişkili olduğu ordoliberal düşünceye çok bağlıdır. “Düzene dayalı politikadaki “düzen”, yalnızca herhangi bir düzenleme adına “düzen” değil, Eucken’in ekonomik düzenleri anlamında “düzendir. Bununla birlikte, bu gönderge İngilizce çeviride belirgin değildir. Ordnungspolitik’in ordoliberal anlayışına göre, bireysel hükümet kararları, ekonomik anayasada yer alan ilkelerden hem kaynaklanmalı hem de bunlar tarafından sınırlandırılmalıdır. Ekonomik anayasa, bir ilkeler ve idealler çerçevesi oluşturmaktır ve hükümet politikası bunları uygulamaktır, bu ideallere ulaşmaya çalışır. Ekonomik anayasanın bir işlem ekonomisi gerektirdiği durumlarda, Ordnungspolitik, hukuk sisteminin, bu tür bir ekonomik sistemin en etkin şekilde işlemesini sağlayacak tam rekabet koşullarını yaratacak ve sürdürecek şekilde yapılandırılmasını talep eder. Gerçekte, yasa tam rekabet modelini uygulamak için kullanılacaktır (Gerber, 1994: 45).
Sonuç
Sosyal felsefeleri minimal devlet yapıları değildir; teoride ve pratikte Keynesçiliği reddetmelerinde birleşirler. Farklılıklar var, klasik liberalizme karşı tutumda. Eucken ve Freiburg Okulu kendilerini klasik liberalizmden kurtarıp üçüncü bir yol ararken, Hayek kendisini açıkça Humes ve Smiths’in ve onların toplumsal gelişmelerin evrimi hakkındaki fikirlerinin takipçisi olarak gördü. Hayek, Freiburg Okulu’nun liberalizmini “sınırlı liberalizm” olarak nitelendirdi. (Kolev,2018). Avusturya Okulu, Londra Okulu, Chicago Okulu ve ordoliberalizmde payı olan tek kişi olduğu için Hayek’i neoliberalizmin yakınsama noktası olarak görülmektedir. Ordoliberalizmden farklı olarak Hayek’in neoliberalizmi, kendisini, özellikle siyasi anlamda, orta yol ve arabulucu olarak görmez. Piyasa yönelimli bir düzenleyici sistemin bilinçli bir tasarımına ilişkin ordoliberal fikir ve sosyal adalet ölçütüne ilişkin siyasi yönelim, Hayek’in spontane düzen teorisiyle çelişir, çünkü Hayek’in görüşüne göre bilinçli bir kurallar tasarımı girişimi, ” bilginin kibri” (epistemolojik şüphecilik) bulunur. (Gertenbach, 2007).
Hayek ve Eucken arasındaki fark, ‘‘Eucken’de düzenin önceliği ile Hayek’te bireysel özgürlüğün önceliği. Eucken’e göre demokrasiyi yargılamanın kriteri, onun arzu edilen bir düzenin kurulmasına yardım eden ya da onu tehlikeye atan bir kurum olup olmadığıydı’’ (Kolev, Goldschmidt, Hesse, 2019). Bu ayrılık, bu yazının bu bölümünde işlenen geç kapitalizmi pos-modern ve hatta post-yapısalcılıkla aynı temelde alan neo-marksistlerin söylemi için önemlidir. Chicago Neoliberalizmi, Alman Neoliberalizmi olarak ayrılması, eleştirel teoride her iki iktisat düşüncesi eleştirse de aradaki ayrımı belirtmek Neoliberalizmin kökeni bakımından gerekli olmuştur.
Neoliberalizm, 1973 Petrol Krizinin oluşması ve refah devletinin yeterince etkin olamaması sonucunda 1980’den itibaren eşdeğer bir şekilde İngiltere’de Thatcher, ABD’de Reagen tarafından yeni muhafazakar siyasi akımla mevcut ve yeni bir politik-ekonomik görüş halinde gelişmiştir. Neoliberalizm Milton Friedmann etkisiyle önemli bir etkiye sahip olmuştur, nitekim Friedmann’ın felsefesi Popper’ın felsefesi ile birlikte, Hayek’in ‘‘Kölelik Yolu’’ adlı kitabını takip etmektedir. Friedmann’a göre Keynesçi sosyal refah devlet anlayışı ve devletin planlamalardaki müdahaleci yönelimi, kolektivizme yönelmektedir, kolektivizm bireyi önemsizleştiren bir durumdadır, Hayek bu konuda şöyle ifade bulunmaktadır: ‘‘Bütün kolektivizm şekillerinin, liberalizm ile bireycilikten ayrıldıkları nokta şudur: Bunların hepsi toplumu topyekûn ve bütün kaynaklarıyla tek bir gaye uğrunda teşkilâtlandırmak isterler ve bireyci gayelerin tamamıyla hükümran olduğu serbest sahaların mevcudiyetini kabul etmezler. Kısaca, nazariyat sahasında kolektivizm denilen şeyin beklenmedik, fakat tabiî ve zarurî tezahürlerini ifade etmek üzere kullandığımız şu yeni kelimenin hakikî manasıyla, bütün kolektivist sistemler ‘totaliterdir’’ (2013:80-81). Hayek’in temellendirdiği düşüncenin, arkadaşı Eucken’den ayrıldığı yukarıda anlatılmıştır. Adam Smith’in belirlediği ölçüt temelinde gerçekleşen bireyin varlığı, serbest piyasa fikri gösterilir, devlet belirleyici değildir, Hayek ve sonrasında Friedmann devletin müdahaleci olmadığı düşünceye ek olarak devletin bizzat etkisiz olmasını Keynesçi ekonomik modele karşı dikmiştir. Bu durumda, hakları sağlayan ve güç birliği dengesinde yer alan devlet yerine (Locke ve Hobbes düşüncesindeki devletin etkisi) Neoliberal olarak temsil edilen düşünürlerin uygulamak istedikleri pratik uygulamalarda etkin olan hukuki-toplumsal amaç bu aşamada terk edilmektedir.
Kaynakça
Boas, T. C. ve Gans-Morse, J. (2009). Neoliberalism: from new liberal philosophy to anti-liberal slogan. Studies in Comparative International Development, 44(2), 137-161.
Bottomore, T. B., (2016). Frankfurt Okulu ve Eleştirisi, Çev. Ümit Hüsrev Yolsal, İstanbul: Say Yayınları, 2. Baskı.
Bonefeld W. (2012). Freedom and the Strong State: On German Ordoliberalism Pages: 633-656 https://doi.org/10.1080/13563467.2012.656082
Brown W. (2018). Neoliberalism’s Frankenstein: Authoritarian Freedom in Twenty-First Century “Democracies” Critical Times 1 (1): 60–79.
Bilger, F. (1962) La Pens’e Economique Liberale dans L’Allemagne Contemporaine 46-8 (1964). Nawroth E. E. Die Sozial- und Wirtschaftsphilosophie des Neoliberalismus 21-46 (2d ed.)
Cevizci, A. (2011). Felsefe Tarihi, Say Yayınları.
Güneş E. T. “Kant’ın Hukuk Öğretisinde Yurttaşlık Durumuna Geçiş ve İzin Verici Yasanın Olanakları” FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2017 ): 139-158
Gerber D. (1994). Constitutionalizing the Economy: German Neo-liberalism, Competition Law, and the ‘New’ Europe. American Journal of Comparative Law. 42(1):25–84.
Gertenbach L., (2007) The manipulation of the market: Foucault and the governmentality of neoliberalism. Parodos Verlag.
Hayek, F. (1952). The Counts-Revolution of Science, The Free Press.
Hayek, F. A. (2013). Kölelik Yolu (The Road to Serfdom). (Çev. T. Feyzioğlu, Y. Arsan ve A. Yayla). Liberte Yayınları
Kant, I. (2002). Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Türlü Metafiziğe Prolegomena, çev. Ioanna Kuçuradi&Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.
Kant, I. (2009). Pratik Aklın Eleştirisi, çev. Ioanna Kuçuradi&Ülker Gökberk Füsun Akatlı, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.
Kolev S., Goldschmidt N., Hesse J-O. (2020). Debating liberalism: Walter Eucken, F. A. Hayek and the early history of the Mont Pèlerin Society The Review of Austrian Economics volume 33, pages433–463.
Klump R., Worsdörfer M. (2010). On the relationship between phenomenology and ordoliberalism: Connections between Edmund Husserl, Rudolf and Walter Eucken. European Journal of the History of Economic Thought Vol 18, 2011- Issue 4. p:551-578. https://doi.org/10.1080/09672567.2010.487286.
Megay EN. (1970). Anti-Pluralist Liberalism: The German Neoliberals. Political Science Quarterly. ;85 (3):422–442.
Oliver H.M. (1960). German Neoliberals. The Quarterly Journal of Economics. 74(1):117–149
Özlem, D. (2019) Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi. Notos Yayınları.
Ptak, R. (2009). “Neoliberalism in Germany: Re-examining the Ordoliberal Foundations of the Social Market Economy”. Philip in Mirowski; Plehwe, Dieter (ed.). The Path from Mont Pèlerin: The Making of the Neoliberal Collective of Thought, Cambridge, MA.: Harvard University Press. 124–125.
Wünsche, H.F. (1994). Soziale Marktwirtschaft als Politik zur Einführung von Marktwirtschaft. In Ludwig Erhard-Stiftung (Hrsg.): Grundtexte zur Sozialen Marktwirtschaft, Band 3: Marktwirtschaft als Aufgabe. Gustav Fischer.