Osmanlı toprakları, 16. yüzyılın sonlarında Anadolu’daki isyanların ardından, 17. yüzyıla ekonomik ve politik bir karmaşanın gölgesinde adım attı. 1622’de bir Osmanlı padişahının (II. Osman) tahttan indirilip öldürülmesiyle sonuçlanan buhran, sarayın istikrarını kaybettiğini açıkça ortaya koydu. Artan savaşlar ve derinleşen mali krizle karmaşa daha da büyürken, Akdeniz havzasındaki ekolojik değişimler bu tabloyu iyice zorlaştırdı. Avrupa’yı da etkileyen ve Küçük Buzul Çağı olarak anılan bu iklim değişikliği, tarıma dayalı gelirle ayakta duran Osmanlı ekonomisi için tam anlamıyla bir felaket anlamına geliyordu.1
İstanbul Boğazı’nın sularının donmuş olması, bu felaketi şehrin sakinlerinin bizzat deneyimlemesine neden oldu. İstanbullular için bu olayın ne denli dehşet verici olduğunu, dönemin çeşitli tarih anlatıları ve elçi kayıtlarından da görmek mümkün.2 Bu yüzyıla kadar yaşanan başkaldırılar ve isyanlar, genellikle daha küçük çaplı kalmıştı. Ancak, artan baskılar sonucunda hem İstanbul’u hem de Anadolu’yu etkisi altına alan, daha geniş ve daha şiddetli isyanlar patlak vermişti. Devlet, kendi iç dönüşüm sürecini yaşarken bir yandan da bu kaotik durumla başa çıkmak zorunda kalmıştı.3 Anadolu’da bir önceki yüzyılda ve bu dönemde yaşanan düzensizlik ve ekonomik darboğaz kırsaldan kente bir göç hareketi şeklinde zuhur etmişti. Birçok iş arayan genç şimdi artık şehirlerde işsiz olarak dolaşan bir grup haline gelmişlerdi. Bu durum, dönemin şehirlerinin iç dinamiklerini sarsmış ve en ufak bir kıvılcımda kolayca karışabilecek yerleşimlere dönüşmesine yol açmıştı.4
Geçmişten günümüze, bu şekilde toplumsal anksiyete yaratan kriz dönemlerinde, belirli metin türlerinin tüketiminde artış yaşandığı görülmüştür. Bu türlerin başında, şüphesiz, apokaliptik anlatılar gelmektedir.5 Apokaliptik anlatılar ve kehanet metinleri, yalnızca bir merakın ürünü değil, aynı zamanda toplumsal krizlere karşı bir tür zihinsel savunma mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Bu tür metinlerin popülerleşmesi, bireylerin geleceği kontrol etme ve anlamlandırma çabasıyla doğrudan ilişkilidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyılı da, toplumsal ve bireysel düzeyde kaygıların arttığı böyle bir dönemi temsil eder. Apokaliptik anlatılar ve kehanet metinleri, halkın geleceğe dair kaygılarını anlamlandırmak ve yatıştırmak için bir çıkış yolu sunarken, dönemin entelektüellerine de düşüncelerini ifade etme imkânı sağlamıştır. İşte bu çerçevede, Cevri Çelebi ve Melhame’sini ele almanın önemli olduğunu düşünüyorum.6

Cevri Çelebi, 1595 yılında İstanbul’da doğmuş ve Osmanlı tarihinin hem sanatsal hem de entelektüel figürlerinden biri haline gelmiştir. Doğumunun ne zaman olduğunu, Emir Halife için kaleme aldığı bir mesnevide düşürdüğü tarihten öğreniyoruz.7 1654 yılında öldüğü rivayet edilen Cevri, dönemin önemli entelektüel ve sanatsal çevrelerinde yer almıştır. Kaynaklar, onun iyi bir eğitim aldığını ve elit bir çevreye dahil olduğunu göstermektedir. Dönemin diğer birçok entelektüeli gibi, Cevri Çelebi de sufi bir çevreden gelmekteydi. Kendini Melamiyye-i Bayramiyye tarikatına mensup olarak tanımlamıştır, İsmail Rüsûhî Dede ve Sarı Abdullah Efendi’nin meşklerine de katıldığı bilinmektedir.8
Cevri Çelebi’nin sanatsal kimliği, özellikle tâlîk hattındaki ustalığıyla tanınmaktadır. Dönemin popüler hattatlık tarzlarından biri olan tâlîk stilinde kusursuz eserler ortaya koymuş ve bu alandaki yeteneği dönemin kaynakları tarafından övgüyle anılmıştır.9 Cevri Çelebi’nin hattatlıkla geçimini sağlaması hem dönemin sanatsal üretim pratikleri hem de bireysel tercihleri açısından dikkat çekicidir. Dönemin diğer yetenekli hattatları ve yazarları sıklıkla saray çevrelerinden ya da güçlü hamilik sistemlerinden destek bulabilirken, Cevri Çelebi’nin bu yolu bilinçli olarak tercih etmediği anlaşılmaktadır. Divan katibi olarak görev yaptığı bilinse de bu görevinden ayrılarak serbest bir şekilde çalışmaya başlaması, onun sanatını ve kimliğini bağımsız bir şekilde sürdürme arzusu olarak yorumlanabilir.10
Bu durum, Cevri Çelebi’yi sadece bir sanatçı ve entelektüel olarak değil, aynı zamanda çağının toplumsal normlarına belirli bir mesafeyle yaklaşan bir figür olarak da öne çıkarır. Hattatlık ve yazma pratiğiyle geçimini sağlama tercihi, bir yandan dönemin sınırlı ekonomik imkanları çerçevesinde değerlendirilebileceği gibi, diğer yandan modern bir bağımsızlık anlayışının erken bir örneği olarak da görülebilir. Saray himayesine sırtını dayamayı reddederek sadece sanatıyla var olma çabası, dönemin genel eğilimlerinden farklılaşan ve günümüz serbest çalışan yazarlarını ya da sanatçılarını hatırlatan bir durumu işaret etmektedir.
Kişisel hayatı ise entelektüel başarısından daha melankolik bir tablo çizer. Naima’nın aktardığı bilgilere göre, huzursuz bir yapıya ve endişeli bir mizaca sahip olan Cevri, hayatı boyunca Boğaz’ı hiç geçmemiş ve ata binmeyi reddetmiştir. Komşularıyla geçimsizliği ve yalnızlığı, ölümünden sonra bile hikayesinin bir parçası olmuştur. Söylenir ki, cenazesine öncelikle kimse katılmamış, bunu duyan yakın dostu Abdülaziz Efendi ve otuz arkadaşı bu yalnızlığı sonlandırmıştır.11
Bununla birlikte, Cevri’nin yazma pratiği onun için bir tür içsel özgürlük ve anlam arayışı sunmuştur. Yeniden düzenleyerek kaleme aldığı Melhame, yalnızca halk için bir rehber değil, aynı zamanda kendi kaygılarına ve yalnızlığına bir cevap niteliği taşır. Bu eser, hem toplumsal krizlere bir yanıt hem de Cevri’nin entelektüel ve manevi dünyasını yansıtan bir tanıklık olarak değerlendirilmelidir.
Melhame-i Cevri, 1635 yılında tamamlanmıştır. Eser, aeromansi ve astroloji literatürün bir örneği olarak gök cisimlerinin hareketlerinden, güneş ve ay tutulmalarından, rüzgarların yönüne ve depremlere kadar çeşitli doğal olaylarını gelecekten haber vererek yorumlamayı amaçlamaktadır. Takvim formatında düzenlenmiş olan Melhame, okuyucularına günlük yaşamlarını düzenlemelerinde rehberlik sunar. Örneğin, “Ekim ayında bir güneş tutulması olursa, büyük bir deprem gerçekleşebilir” gibi tahminlerle geleceği anlamlandırmaya çalışır.
Melhame, hem adı hem de içeriğiyle dikkat çeker. Eserin ismi, Arap alfabesinde kullanılan iki farklı “h” harfiyle yazıldığında farklı anlamlar kazanır. Eğer “he” (ه) harfiyle yazılırsa kelime “mülhime” (önsezi) anlamına gelirken, “ha” (ح) harfiyle yazıldığında “kanlı savaş” anlamını taşır.İlginç bir şekilde, her iki anlam da eserin içeriğiyle uyumludur. Bir yandan önsezi yoluyla doğal olayları yorumlayan bir rehber niteliği taşırken, diğer yandan kanlı savaşlar ve kaotik sahnelerle dolu bir geleceği tasvir eder. Bu çok yönlülük, Melhame’yi hem bir nasihat kitabı hem de bir dehşet senaryosu olarak okumayı mümkün kılar.
Cevri tarafından sebeb-i telif bölümünde ifade edildiği üzere, Yazıcı Salih’in Şemsiyye adlı eserinin yeniden kaleme alınmış bir versiyonudur. Cevri, Şemsiyye’nin dili ve üslubunu yetersiz bulmuş ve bu eseri daha okunaklı ve anlaşılır bir hale getirmek üzere çalışmıştır. Ayrıca, çevresinden gelen taleplerin de bu eserin yeniden yazılmasında etkili olduğunu belirtmiştir.12 Bununla beraber, eserin içerisinde Danyal ve Cafer es-Sadık gibi figürlere yapılan atıflar, Melhame’nin kendisinden önce gelen literatürle bağlarını ortaya koyar.13 Bu referanslar, eseri geleneksel kehanet metinlerinin bir devamı olarak konumlandırır. Cevri’nin bu yaklaşımı, bilginin paylaşılabilir, erişilebilir ve anlaşılır olması gerektiği fikrinin erken dönem bir yansıması olarak görülebilir. Onun, metnin dil ve üslubunu sadeleştirme gayreti ve geleneksel bir metni çağına uyarlama çabası, günümüzde eğitimde ve iletişimde sıklıkla vurgulanan “bilginin herkes için erişilebilir kılınması” prensibine hizmet etmektedir. Bu bağlamda, Melhame, bilginin demokratikleşmesi sürecinde tarihsel bir adım olarak değerlendirilebilir.

17. yüzyıl Osmanlı toplumunda yaşanan krizler, hem halkın hem de entelektüellerin anlam arayışını şekillendirmiştir. Thatcher’ın apokaliptik anlatılar için geliştirdiği “boş metaforlar” (empty metaphors) kavramı, Melhame gibi metinleri anlamlandırmak için önemli bir bakış açısı sunabilir. Thatcher’a göre, bu tür metaforlar, okuyucuların kendi tarihsel ve bireysel deneyimlerini metinle ilişkilendirebileceği bir boşluk yaratır.14 Melhame, gerek açık uçlu imgeleriyle gerekse farklı anlamlara açık sembolik diliyle, okuyucularına kendi kaygılarını ve beklentilerini metne yansıtma imkânı sağlamıştır. Örneğin, deprem, savaş ya da doğal olaylarla ilgili öngörüleri, dönemin belirsizlikleri içinde bir tür rehberlik sunarken, aynı zamanda okuyucunun bu boşlukları kendi korku ve umutlarıyla doldurmasına olanak tanımıştır.
Cevri Çelebi’nin Melhame adlı eseri, sadece toplumsal krizlere bir yanıt sunmakla kalmamış, aynı zamanda Cevri’nin bireysel kaygılarının ve özgün bir entelektüel yaratıcılığın ürünü olmuştur. Hem bir fal kitabı hem de bir rehber niteliği taşıyan bu eser, dönemin krizlerine dair bir tanıklık ve aynı zamanda bir anlam arayışı olarak değerlendirilmelidir. Melhame, Osmanlı’nın çalkantılı bir dönemine ışık tutan ve çağdaşları arasında farklı bir konumda duran çok katmanlı bir yapıttır.
Bir sonraki yazımı Melhame’nin içeriği ve kaynakları, yolculuğu ve alımlanması üzerine yazacağım.
Son Yerine
Yılın başı Çarşamba gününe denk gelirse, dikkat et!
Gökyüzünden zarar gelebilir; rüzgarlar kuvvetli eser, çatılar ve damlar zarar görebilir.
Bu yıl insanlar arasında çatışmalar artar, evlere zarar veren isyanlar yaşanır.
Kış uzun ve şiddetli geçer, ancak eşyalara pek zarar gelmez.
Meyve ve sebze az olur; köylerde hastalıklar yayılır, pek çok insan hastalıklardan dolayı hayatını kaybeder.
DİPNOTLAR
1. Osmanlı ekonomisi için bkz. Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi 1 (İstanbul: .tüken, 2000). & Akdeniz’de yaşanan iklimsel kriz için bkz. Geoffrey Parker, Global Crisis: War, Climate Change, and Catastrophe in the Seventeenth Century (New Haven, CT: Yale University Press, 2013). &Osmanlı’nın iklimsel krizi ve Celali isyanları için bkz. Sam White, The Climate of Rebellion in the Early Modern Ottoman Empire (New York: Cambridge University Press, 2011).
2. Fikri Çiçek, “Daily Politics and Factionalism at the Ottoman Imperial Court before the Regicide of Osman II (R. 1618-22)” (Unpublished MA thesis, İstanbul Şehir University, 2014), Ayrıca bkz. Naima, Naima Trihi, 1635.
3. Bkz. Oktay Özel, “The Reign of Violence: the Celalis, c.1550-1700”, in The Ottoman World, London-New York: Routledge, Christine Woodhead, ed., 2011.
4. Cemal Kafadar, “Janissaries and Other Riffraffs of Ottoman Istanbul: Rebels without a Cause?”, International 4 Journalof Turkish Studies 12, 2007.
3. Bkz. Oktay Özel, “The Reign of Violence: the Celalis, c.1550-1700”, in The Ottoman World, London-New York: Routledge, Christine Woodhead, ed., 2011.
4. Cemal Kafadar, “Janissaries and Other Riffraffs of Ottoman Istanbul: Rebels without a Cause?”, International Journalof Turkish Studies 12, 2007.
5. DiTommaso, Lorenzo. “Apocalypticism and Popular Culture.” The Oxford Handbook of Apocalyptic Literature içinde: Oxford University Press.
6. Yasemin Akkuş, “Melhame-i Cevri,” (unpublished Master thesis, Sakarya University, (2001).
7. Tarih düşürme: Önemli veya dikkat çekici bir olayın tarihini belirtmek amacıyla, ebced hesabıyla bir cümle, mısra ya da beyit oluşturma sanatıdır.
8. Cevri Çelebi ve hayatı için ayrıntılı okuma için bkz.Hüseyin Ayan, Cevri: Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi, 1981).
9. ibid., Ayan & Cevri Çelebi’nin dönemsel kaynakları için; Hatice Aynur, “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Cevri Çelebi ve Tarih Manzumeleri,” Türklük Bil- gisi Araştırmaları 44 (2015).
10. ibid, Ayan & Mustafâ Na‘îmâ, Târih-i Na‘îmâ, ed. Mehmet İpşirli. 4 vols. (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2007).
11. ibid, Ayan & Na‘îmâ.
12. ibid, Akkuş.
13. Ozge fehm it bu sırr-1 bü ‘l-acebi /Boyledür kavl-i Danyal Nebi (19b/6), Didi hikmetle Danyal N ebi (13a/ 18) ibid, Akkuş, 4 “Ola çok harb u zarb u sefk-i dima/ Kavl-i Cafer der itme şek asla (15a/ 7)” ibid., 4 “Danyal ile Cafer-i Sadık/ Dahi erbab-ı hikmet-i sabık” (47a/8) ibid., 5.
14. Thatcher, Tom. “Empty Metaphors and Apocalyptic Rhetoric: The Case of John 7:37-39.” Journal of the American Academy of Religion, vol. 66, no. 3, 1998, pp. 549-570.