Ekolojik Varlığın Koruyucusu Olarak Devlet: I. Dünya Savaşı’nın Gölgesinde Orman Yangınları

Tarih:

Orman yangınları, insanlığın varoluşundan beri tecrübe ettiği bir doğal afet olmakla birlikte çoğu zaman beşerî sebeplerle ortaya çıkabilen bir felakettir. Özellikle sanayi devrimi sonrasında artan endüstrileşme ve etkisini her gün daha fazla hissettiren küresel ısınma orman yangınlarını tetiklemeye devam ediyor. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Akdeniz iklim kuşağındaki ülkeler yangınlarla mücadele etmek için birçok yöntem deniyor. Maalesef bu süreçte vatandaş olarak üzerimize düşenleri hakkıyla yapamıyorken hükûmetlerin kaçtıkları sorumluluklar ise geleceğimizden çalıyor. Üretilen projeksiyonlar küresel ısınmanın Akdeniz coğrafyasında yaşanabilecek kuraklıkları şiddetlendireceğini gösteriyor. İklim yapısının değişmesi ve hidrografik yapının bozulması ise orman yangınlarını tetikleyen en büyük etmenlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor.

Harita 1: Küresel ısınmanın etkisiyle Akdeniz’de öngörülen şiddetli kuraklık haritası. 1

Orman yangınlarıyla mücadele günümüze ait bir fenomen olmamakla birlikte Osmanlıların bu konu üzerinde ciddi mesailer harcadığı görülmektedir. Çevre tarihi çalışmalarında özel bir konumu bulunan orman araştırmaları, Türkiye ve Osmanlı tarihi sahalarında kendine geniş bir alan edinmeye başlamış bulunmaktadır. Bu yazıda Osmanlı İmparatorluğu’nun orman yangınları karşısında geliştirdiği bir refleksin sonucu olarak ortaya çıkan ve muhtemelen Cumhuriyet’in kuruluşundan önceki ilk örnek olan Ormanların Hariklerinin (Yangınlarının) Kaydına Mahsus Defter2 ele alınacak ve dönemin mevcut yasal ilkeleri kritik edilecektir.

Doğayı bu ve benzeri yıkımlardan koruma çabaları 19. yüzyıl boyunca ekolojik kaygılarla üretilen birçok kanun ve nizamnameyi doğurmuştur. Bu konuda ilk ciddi atılımları Fransız İmparatorluğu’ndan sonra Osmanlılar gerçekleştirmiştir. 1840 yılında oluşturulan Orman Layihası, günümüzdeki kanunlara yasal bir zemin oluşturmaktadır. Bu zemin üzerine inşa edilen pratikler bürokrasinin ürettikleri evraklar sayesinde izlenebilmektedir.

Osmanlı kayıt geleneğinde orman yangınları genellikle tekil vakalar olarak kaydedilmiş ve tasniflenmiştir. Arşivdeki sayısız örnek üzerinde geniş bir perspektifle gözlem yapılacak olursa geleneksel kayıt yöntemlerinin yangınların çapını, yangın olan bölgeyi ve bunun ekonomik etkilerini aktardığı görülür. Fakat muhtemelen ilk defa I. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde, 1918-1920 yılları arasında, orman yangınları derli ve toplu bir şekilde tek bir defter içerisinde kaydedilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde T.d. tasnifinde kayıtlı 1686 numaralı defter, 19 vilayette görevli orman memurlarınca tespit edilmiş yangınlara dair detaylı bilgileri içermektedir. Defterin sahip olduğu bilgiler özetle; yangının çıktığı kaza ve nahiye, yanan mevkiinin özel adı, yanan alanın miktarı (dönüm veya hektar), yanan ağaçların cinsleri ve miktarları (m3, adet veya deve yükü), yangının sebep verdiği zarar hakkında bir özet, yangının çıkış, söndürülüş ve tespit tarihleri ile yangının çıkış nedenleridir. Kaydedilmiş yangınların yarısından biraz fazlası doğal sebeplerle ortaya çıkmış yangınlar iken geriye kalanları beşerî sebeplerle vuku bulmuş yangınlardır. Bu noktada orman memurlarının jandarma kolluk kuvvetleri ve mahalle muhtarları ile iletişim içerisinde olduğu görülmektedir. Kasıtlı veya kasıtsız olarak yangına sebep olanlar tespit edildiğinde bu kişiler, ilgili yangının evrakı ile birlikte mahkemeye sevk edilmiş ve evrak takip numaraları deftere kaydedilmiştir.

Böylesine detaylı bilgilerin yer aldığı defter beraberinde bir dizi soru getirmektedir. Öncelikli soru bu defterin niçin 1918-1920 devresinde tertip edildiği üzerinedir. Defterin içerdiği bilgilere bakıldığında bu bilgilerin ilk defa bu defter için oluşturulmadığı, bilakis hali hazırda görev yapan bölge orman müdürlüklerinin bu tarz bilgileri derlemiş oldukları düşünülmektedir. Çünkü defterin tarihi her ne kadar imparatorluğun son devresine isabet etmekteyse bile aslında Tanzimat’ın hemen ertesinde kademe kademe oluşturulmaya çalışılan orman kanun ve nizamnamelerinin bir ürünü olduğu anlaşılmaktadır. İmparatorluğun reformları arasında ciddi bir yeri bulunan ekosistemi sahiplenme, rasyonel yollarla faydalanma ve doğanın hukuki sınırlarını belirleme kaygısı 19. yüzyılın en büyük uğraşlarından birisi olmuştur. Bu süreç taşranın mümkün olan her bir yerine yetkin orman memurları göndererek bölge ormanlarındaki her bir vukuatı kaydetmeyi çoktan idealize etmişti. Buna mukabil olarak yangın defterinin nasıl tertip edilmesi gerektiğini bildiren bir yönetmelik ya da mevzuat henüz arşiv belgeleri arasında görülmemiştir. Bu sebeple Tanzimat’la birlikte geliştirilen orman kanun ve nizamnamelerinin ilk başvuru kaynağı olarak kullanılması doğru olabilir. Zira defterde belirtilen ve beşerî sebeplerle ortaya çıkan yangınların çıkış sebepleri, yukarıda bahsi geçen kanun ve nizamnamelerle yasaklanmıştı.

Bu alandaki hukuki reformlar başlangıçta pilot bölgelerde uygulamaya konulmuş fakat yavaş yavaş kanun ve nizamnamelerde daha kapsayıcı şekillerde yerlerini bulmuşlardır. Süreç içerisinde orman yangınlarını önleyebilmek adına muhtemelen ilk defa 1840 tarihli Orman Layihası ile birtakım yasaklar getirilmiştir.

Orman Nizamnamesi’nin 47. maddesi Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 16. faslı 164. Maddesine atıf yaparak şehir, kasaba ve köy haricindeki mahallerde koru ve ormanlık alanlarda ateş yakmak suretiyle yangına sebep olanlar için kürek cezasını öngörmüştür. Yine tasarı olarak sunulan fakat kabul görmeyen Orman ve Mera Kanunu’nda “Ormanlarda Harik İfa Eden veya Vukuuna Sebebiyet Verenlerin Suret-i Mecazatına Dair” başlığı ile yangınların doğasına, müdahale biçimlerine ve ceza hükümlerine dair geniş bir bölüm ayrılmıştır.

Orman Mektebleri’nin inşaasından ve taşraya yetkin mühendislerin tayin edilmesinden sonra imparatorluğun birçok yerinde gerçekleşen yangınlar hakkında çeşitli tespitlerde bulunulmuştur. Örneğin Orman ve Maadin ve Ziraat Mecmuası’nda Menteşe Sancağı’nın ormanlarını korumak için sancağın 6 kazasında kadrolu 35 “harik (yangın) kolcusu”nun tayin edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Günümüzde de ciddi yangınlarla gündeme gelen ve çevresel krizlerin yaşandığı Akdeniz bölgesi için böylesine bir tedbir alınmaya çalışılması son derece önemlidir. Bu tayin ve atama için “mevsimin en ziyade hararetli zamanlarına tesadüf eden Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarına dikkat çekilmiş ve kolcu tayininde civar köylerin ileri gelenlerine rol biçilmiştir”.3 Mevcut kanunların orman yangınlarını engellemek hususundaki yetersizlikleri fen memurlarınca sert şekillerde eleştirilmiştir. Kasten veyahut dikkatsizlik sebebiyle çıkarılan yangınlar binlerce hektarlık ormanları yaktığında ve suçlular kanun karşısında suçlarını itiraf ettiğinde dahi kanun görevini yerine getirememiştir. Suçlu şahıslar savunmalarında, örneğin bal toplamak maksadıyla yaktıkları tütsünün çalıları tutuşturması sebebiyle, kasıtsız bulunmuş ve yanan hektarlarca alana rağmen hâkim karşısında beraat etmişlerdir.4

Mevcut literatürün ortaya koyduğu üzere orman yangınları karşısındaki tarihsel süreç beşerî kaynakların yangını önlemeye yönelik değil söndürmeye yönelik çaba içerisinde olunduğunu göstermiştir. Kasten veyahut dikkatsizlik sebebiyle çıkabilecek beşerî yangınları önleyebilmenin en iyi yolu ise sert ve titiz kanunların yürürlükte bulunmasıdır. Orman yangın defterinin gösterdiği bilgilerin ışığında 1918-1920 yılları arasındaki yangınlar hakkında fikir edinebilmekteyiz. İlgili tarihin en önemli hadisesi olan I. Dünya Savaşı, yangın defterinin meydana getiriliş sebepleri hakkında büyük bir ipucu sunmaktadır: “Asker firarileri!”.

Beşerî Kaynaklı Orman Yangınlarının Sebepleri

Savaşın beraberinde getirdiği yıkım ve vahşet, doğanın ekolojik varlığını ve insan psikolojisini derinden sarsmıştır. Sayısı binlere varan asker firarileri gerek savaş esnasında gerekse savaş ertesinde belli belirsiz bir güruh olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Defterin atıf yaptığı yangınların birçoğu bu asker firarileri tarafından meydana getirilmiş yangınlardır. Firarilerin ısınmak ve yemek yapmak gibi sebeplerle ormanın içerisinde yaktıkları kamp ateşleri kolayca ormana sirayet etmiş olmalıdır. Fakat firarilerin sebep oldukları yangınlar iki şekilde ifade edilmiştir; “asker firarilerinin ormanda bıraktıkları ateş5 ve “asker firarileri tarafından ibkâ edilen (çıkarılan) ateş6. İlk ifade bir kasıt içermezken ikinci ifadedeki ibkâ kelimesi bu askerlerin muhtemelen kaçarken bilinçli bir şekilde yangın çıkarttıklarını düşündürmektedir.

Asker firarileri kadar yaygın olmamakla birlikte orman yangınlarına sebep olan bir diğer güruh eşkıyalar ve avcılardır. Bu güruhun sebep olduğu yangınlar hem ormanda bıraktıkları ateşten hem de orman içerisinde silahlarını ateşlemeleri sebebiyle gerçekleşen yangınlardır.

Ormanın civarından geçen yolcular için sigara yasağının tasarlanması ve ormanın içerisinde ve civarında ateş bırakılmaması hususundaki hukuki kaygıların ne kadar yerinde oldukları arşivde bulunan harik (yangın) defteri sayesinde anlaşılmaktadır.7 Öyle ki defterde kayıtlı yangın sebepleri içerisinde yolcu sigaraları, yemek pişirmek için yakılan ateşler (mısır, kebap ve biber pişirmek maksadıyla), tuz kaynatmak için yakılan ateşler ve çocukların yaktıkları ateşler bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra köylülerin sebep oldukları yangınlara da değinilmiştir. Bunların bir kısmı çobanların ve köylülerin sürü ve çeki hayvanlarını vahşi hayvanlardan korumak maksadıyla yaktıkları ateşin ormana sirayet etmesinden kaynaklanmaktadır. Fakat arazide tecrübe kazanmış deneyimli memurlar ve mühendisler bu tarz yangınların tarla açmak maksatlı olabilecekleri konusunda uyarılarda bulunmuşlardır8. Günümüzde ise benzer sebeplerle orman yangınlarının çıkarıldığı ve çeşitli kılıflarla ekolojik varlıklara zarar verildiği bilinmektedir.

Orman yangınlarının çok yaygın sebeplerinden biri ormanlık alanlardaki kömür ocaklarından kaynaklanan yangınlardır. Bu kömür ocakları günümüzde dahi mangal kömürü olarak sıkça kullanılan odun kömürünün üretildiği alanlardır. Bu kömür ocaklarının ormanların içerisinde kurulmaması gerektiği 1840 tarihli Orman Layihası’ndan beri üstü vurgulunan bir meseledir. Devlet bu konudaki hassasiyetini ortaya koyduğu yönetmeliklerle göstermiş ve ormanın mülki durumu farketmeksizin kömür ocaklarının kurulacağı bölgeleri kontrol etmeye çalışmıştır. Mümkünse ormanın dışında bir yere ve eğer değil ise orman içerisinde yeterli güvenlik önleminin alındığı bir mahalde sürekli gözetim altında bu işlemin gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ekolojik varlıkları koruyabilmek maksadıyla hazırladığı yangın defterinin modern devletin doğasına, ilke ve esaslarına göre şekillendiği anlaşılmaktadır. I. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu kaotik zamanın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde hazırlanmış olan bu defter günümüz hükümetlerine örnek niteliğindedir. İklimsel krizlerin yarattığı tahribatların geri dönülemez noktalara ulaştığı modern zamanlarda toplumların ve hükümetlerin bu nitelikteki verilere ihtiyacı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Dipnotlar
  1. Değişimler, kısa vadeli (SPI6 – a, b, c) ve uzun vadeli (SPI48 – d, e, f) kuraklıklar için belirli küresel ısınma seviyelerinde (sanayi öncesi döneme göre +1,5 °C, +2 °C ve +4 °C) 1981–2010 temel dönemi ile karşılaştırmalı olarak gösterilmektedir. SPI istatistikleri, referans dönemi (1981–2010) üzerinde kalibre edilmiş ve gelecekteki dönemler için yapılan SPI hesaplamalarında kullanılmıştır. Renk doygunluğu, ansambl üyeleri arasındaki uyumu; renk tonları ise değişimin büyüklüğünü göstermektedir. Yves Tramblaya, Aristeidis Koutroulisb vd., “Challenges for drought assessment in the Mediterranean region under future climate scenarios”, Earth-Science Reviews 210, (2020): 4.
  2. C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Ticaret, Nafia, Ziraat, Orman, Maadin Nezaretleri Defterleri (T.d.) 1686, (9 M. 1340/12 Eylül 1921).
  3. Orman ve Maâdin ve Ziraat Mecmuası, S. 5, h. 1314 (1896), s. 145.
  4. Emsal-i adidesini (örneğini çokça) gördüğümüz gibi bir çok ormancıların da şahidi olduğu veçhile (şekilde) ya kasten veya dikkatsizlik saikasıyla sirayeten binlerce hektar ormanı ihrak (yanmış) ile keyfine kurban eden pek çok maznunların (suçluların) itiraf-ı cürm ettikleri halde bile, misal bal alırken verdiği tütsü ateşinin sirayetiyle, harik zuhura gelip kast olmadığından beraatına karar verilmektedir. Haydi nizam ve vicdan merkumun cinsine müsaade etmiyor. Hisar vaki’n tazminini niçin hükmedilmemeli?”, Orman ve Maâdin ve Ziraat Mecmuası, S. 2, h. 1335 (1917), s. 36-37.
  5. BOA, Ticaret, Nafia, Ziraat, Orman, Maadin Nezaretleri Defterleri (T.d.) 1686, (9 M. 1340/12 Eylül 1921).
  6. BOA, Ticaret, Nafia, Ziraat, Orman, Maadin Nezaretleri Defterleri (T.d.) 1686, (9 M. 1340/12 Eylül 1921).
  7. Orman ve Mera Kanunu, 1328 (1910), 30. madde; Recep Ölmez, “Ormanlar Üzerinde Hakimiyet Mücadelesi: Istranca Ormanları Örneğinde Reform, Modernite ve Köylülük”, (Yüksek Lisans Tezi, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, 2021), 152-153.
  8. Erhan Kılıç, “Osmanlı Ormancılığında Orman Yangınlarıyla Mücadele Yöntemleri”, Ağaç ve Orman 1, 1 (2020): 12-20
Kaynakça

Erhan Kılıç, “Osmanlı Ormancılığında Orman Yangınlarıyla Mücadele Yöntemleri”, Ağaç ve Orman 1, 1 (2020): 12-20.

Orman ve Maâdin ve Ziraat Mecmuası, S. 5, h. 1314 (1896), s. 145.

Orman ve Maâdin ve Ziraat Mecmuası, S. 2, h. 1335 (1917), s. 36-37.

Orman ve Mera Kanunu, 1328 (1910).

Recep Ölmez, “Ormanlar Üzerinde Hakimiyet Mücadelesi: Istranca Ormanları Örneğinde Reform, Modernite ve Köylülük”, (Yüksek Lisans Tezi, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, 2021), 152-153.

Yves Tramblaya, Aristeidis Koutroulisb vd., “Challenges for drought assessment in the Mediterranean region under future climate scenarios”, Earth-Science Reviews 210, (2020): 4.

T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Ticaret, Nafia, Ziraat, Orman, Maadin Nezaretleri Defterleri (T.d.) 1686, (9 M. 1340/12 Eylül 1921).

Recep Ölmez
Recep Ölmez
Çevre Tarihi alanında Yüksek Lisansı'nı tamamladıktan sonra TÜBİTAK destekli bir projeyle Doktora tezini yürütmektedir. European Research Council tarafından desteklenen STASH projesinde araştırmacı göreviyle çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Editörün Seçtikleri

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Bilgi Sonrası Çağda Dil Modelleri: Düşüncenin Yeniden İnşası

Dil modelleri, bilgiyle ilişkimizde derin bir dönüşüm yaratıyor; basit...

Bedenin Zirvesi: Direnişin Politik Ontolojisi

Bu çalışma, dağcılık ve Marksizm kavramlarıyla yaşam, beden ve...

Antik Mısır Mitolojisi – Catherine Chambers | Tanıtım: Bahar Çetiner

Hep bir anlam ararız. Neden var olduğumuza, nereden gelip...

Popülizmin Gerçek Yönü: Aşağıdan Değil, Yukarıdan

Bir toplumsal fenomeni anlamak istiyorsak, önce onun ne olmadığını...