Bu yazı Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin feminist felsefe bölümüne giriş değerindedir. Bir feminist filozoflar kurulu tarafından denetlenen bu bölüm, başlıca yirmi ve yirmi birinci yüzyıl feminist felsefesinden bahsediyor. Yazılar üç alt bölümden oluşuyor (içindekiler kısmında “feminist felsefe” altında görülebileceği gibi): (1) Feminist felsefeye yaklaşımlar, (2) Felsefede feminist müdahaleler, (3) Feminist felsefi konular. “Feminist felsefeye yaklaşımlar” derken analitik, kıtasal, psikanalitik, pragmatist ve çeşitli kesişimleri kastediyoruz. Bunları feminist sorunlara felsefi ve verimli bir şekilde bakabileceğimiz metodolojiler olarak görüyoruz. İkinci grup, felsefede feminist müdahaleler, feminist filozofların estetik, ahlak felsefesi, felsefe tarihi, metafizik ve siyasi felsefe gibi geleneksel felsefi alanlara nasıl müdahale ettiklerini ve bu alanlara nasıl değişim geçirmeye başlattıklarını barındırıyor. Üçüncü gruptaki yazılar, feminist felsefe konuları, geleneksel felsefenin görmezden geldiği veya yetersiz kuramlaştırdığı özerklik, beden, nesneleştirme, biyolojik ve toplumsal cinsiyet, üreme gibi konsept ve meselelere bakıyor. Kısaca, üçüncü gruptaki yazılar feminist filozofların daha önce sorunlaştırılmamış beden, sınıf ve iş, engellilik, aile, insan ticareti, üreme, benlik, seks işçiliği ve cinsel yönelim gibi konuları felsefe alanına soktuğunu gösteriyor. Üçüncü gruptaki yazılar feminist bir bakış açısının globalleşme, insan hakları, popüler kültür, ırk, ırkçılık ve bilim gibi konuları nasıl yeniden şekillendirdiğini gösteriyor. Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin felsefe bölümünde, feminizmin siyasi ve entelektüel bir akım olarak kısa bir özetini geçtikten sonra bu üç kısma genel bir bakış sağlıyoruz.
(Linkler metnin içine gömülüdür)
Stanford Felsefe Ansiklopedi’sinin feminist felsefe bölümüne ek olarak felsefe tarihindeki kadınlar hakkında yazılar da var, örnek olarak: Mary Wollstonecraft, Mary Astell, Jane Addams, Rosa Luxemburg, Simone de Beauvoir, Iris Murdoch ve diğerleri. Ayrıca SFA’daki diğer düzinelerce yazı feminist felsefenin çeşitli boyutlarından bahsediyor, örnek olarak küresel adalet, saygı, çağdaş Afrika felsefesi, çokkültürlülük, mahremiyet ve Latinx felsefesi.
- Giriş
- Feminizm Nedir?
- Feminizme Yaklaşımlar
- Felsefede Müdahaleler
- Feminizmde Konular
- Kaynakça
- Akademik Araçlar
- Diğer İnternet Kaynakları
- Alakalı Yazılar
1. Feminizm Nedir?
Feminizm, genel bağlamda, cinsiyete dayalı baskıyı bitirmeyi amaçlayan entelektüel bir bağlılık ve siyasi harekettir. Sosyal adalet arayışıyla harekete geçen feminist araştırma; kültürel, ekonomik, sosyal ve politik fenomenlere geniş bir perspektif çerçevesi sağlar. Bazı normların insanları cinsiyete dayalı olarak dışladığını, ötekileştirdiğini ve baskı altına aldığını ayrıca cinsiyetli kimliklerin nasıl ataerkil topluma boyun eğmek ve bu düzeni devam ettirmek için şekillendirildiğini saptar ve değerlendirir. Böylece, bilinen her yer ve zamanda mevcut olan bir sistemin köklerini anlamaya çalışır. Ayrıca adaletli bir toplumun nasıl görüneceğini araştırır.
Düşünülenden daha az olsa da tarih boyunca kadınlar baskıcı yapılara karşı isyan etmiştir. Feminizm, 19. yüzyıla kadar bir hareket altında birleşmemiştir. 1800’lerin ortasında feminizm hala “kadınların özellikleri” manasında kullanılıyordu. 1892’de Paris’te gerçekleşen İlk Uluslararası Kadın Kongre’sinden sonra feminizm terimi, Fransızca feministe’yi takiben, cinsiyet eşitliğine dayalı olarak kadınlar için eşit hakların savunuculuğuna inanç masında İngilizcede sürekli kullanıma başladı. Bu nedenden dolayı İngilizce’deki feminizm terimi köklerini on dokuzuncu yüzyılın sonlarındaki Avrupa ve ABD’deki kadınların oy hakkı mücadelesinden alır.
Feminizm teriminin birçok farklı kullanımı vardır ve anlamı genelde tartışma konusudur. Örneğin, bazı yazarlar bu terimi ABD ve Avrupa’daki belli bir tarihi politik hareketten bahsetmek için kullanırken başka yazarlar kadınlara karşı adaletsizlikler olduğuna yönelik inançlardan bahsetmek için kullanır, bu adaletsizliklerin tam olarak neler olduğu hakkında fikir birliği olmasa bile. Bazıları ABD’deki kadın hareketlerini dalgalar halinde görmeyi yararlı buluyor, bazıları tartışmalı bulsa da. Dalga modelinin yararları olsa da herhangi bir zaman içindeki heterojenliği göz ardı etmeye de yol açıyor. Bu model, on dokuzuncu yüzyılın ortalarından 19. Değişiklik’in* kabul edildiği 1920 yılına kadar olan dönem olan birinci dalga için yeterince iyi işliyor. Bu birinci dalganın odağı temel siyasi haklar elde etmekti. Dalga modeline göre, ABD’de feminizm, birinci dalgayla beraber elde edilen oy hakkından sonra söndü, ta ki 1960’ın sonlarından 1970’in başlarında “ikinci dalga” feminizm olarak yeniden canlanıncaya kadar. Bu modele göre, ikinci dalgada feministler eski siyasi hak arayışının dışına çıkıp her alanda ( eğitimde, iş yerinde ve evde) daha fazla eşitlik için savaştılar. Fakat aslında bu dönemdeki çoğu feminist eşitlikten fazlasına odaklanıyordu. Tıpkı ilk dalgadaki gibi ikinci dalganın çoğu lideri eşit haklar için savaşan beyaz kadınlardı. Ama ayrıca, tıpkı ilk dalgadaki gibi, hareketin alanını artıran başka sesler de çıktı. İkinci dalgada başka kimliklerden, etnik kökenlerden ve yönelimlerden kadınlar da olmaya başladı. Eşit politik haklara ek olarak her alanda daha eşit haklar için savaştılar; eğitimde, iş yerinde ve evde. 1990’larda feminizmde başlayan dönüşümler sonucunda “üçüncü dalga” başladı. Üçüncü dalga feministler sıklıkla erken dönem feministleri kadınlar arasındaki sınıf, etnik köken, milliyet, din ve ırka (Breimes 2002; Springer 2002) bağlı farklılıklara yeterince dikkat vermedikleri için eleştirip “kimlik” sorununu cinsiyet sorununun bir alanı olarak vurgular.
Bazı feminist akademisyenler, feminizmi dalgalar halinde görmenin, dalgalar içindeki farklılıkları ve tarih boyunca ve farklı kültürler arasında erkek egemenliğe karşı gelen feminist mücadelenin sürekliliğini gölgeye düşürdüğü savıyla dalga modeline karşı çıkar. Diğer bir deyişle, feminizm son yüzyıllarda Batı’daki birkaç (beyaz) kadınla sınırlı değildir. Dahası, erkek egemenliğe karşı sadece Avrupa ve ABD’deki yeni sayılabilecek gayretleri düşünecek olsak bile “İlk” ve “İkinci” Dalga feminizme odak, 1920 ve 1960 arası özellikle beyaz olmayan kadınlar ve işçi sınıfı tarafından yapılan ana akım politika dışı süregelen başkaldırıyı görmezden geliyor. Ayrıca dalga modeli, dalgalar arasında yapılan Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet kitabı gibi büyük teorik emekleri hesaba katamıyor. Dalga modelinin böyle birçok kısıtlamasından dolayı SFA’nın feminist bölümü bu modeli pek kullanmıyor.
İngilizce’de, feminizm teriminin on dokuzuncu yüzyılın sonlarından şu ana kadar olan aktivizm tarihiyle bağı olsa da feminist düşünce veya inançları feminist politik hareketlerden ayırt etmek gerekir; çünkü kadınlara uygulanan baskı hakkında hiçbir önemli politik aktivizm olmayan dönemlerde bile insanların kadınlar için adalet hakkında soruları ve teorileri vardı. Örnek olarak, Platon’un kadınların yönetim için eğitilmesi gerektiği düşüncesi, tarihsel anlamda bir istisna olmasına rağmen onun bir feminist olup olmadığını sorgulamayı mantıklı kılıyor. Sonuç olarak, feminizm sadece bir toplumsal hareket olarak değil ayrıca insanların cinsiyet normları yüzünden yaşadığı adaletsizlikleri analiz eden, teşhis eden ve sorunlara çözüm bulmayı amaçlayan inanç, konsept ve teoriler bütünü olarak da görülebilir. SFA feminist bölümü, feminist filozofların oluşturduğu çeşitli teorileri, konseptleri ve felsefi araçları tarihsel sıraya koymayı ve açıklamayı amaçlıyor.
Özellikle analitik ve kıtasal fakat ayrıca pragmatist ve psikanalitik gibi çeşitli felsefi geleneklerin arasındaki metodolojik farklılıklar veya ayrımlar hakkında çok şey söylenmiştir. Fakat bu yazılar boyunca okur, yazarların felsefi metodolojilerindeki heterojenliğe rağmen feminizmin tanımı hakkında bir devamlılık bulacaktır. Analitik feminist, filozof Kathryn Norlock’un feminist etik hakkında yazdığı yazısındaki alan tanımı neredeyse her feminist filozof tarafından onaylanabilir: “ Feminist etik, cinsiyetin bizim ahlaki inançlarımız ve eylemlerimizde nasıl hareket ettiğini ve etik teoriye metodolojik yaklaşımlarımızı “anlamayı, eleştirmeyi ve düzeltmeyi” hedefler. Daha belirgin olarak feminist etik: (1) Cinsiyetin ikili sistemini, (2) Tarihsel olarak erkeklere ayrılmış olan ayrıcalıkları, ve/ ya da (3) cinsiyet hakkındaki görüşlerin baskıcı sosyal yapıları veya pratikleri sürdürmesini ya da insanlara -özellikle cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin dahil olduğu cinsiyetli alanlara sıkışık kalmış kızlar ve kadınlara- zarar vermesini anlamaya, eleştirmeye ve düzeltmeye çalışır.
Aynı şekilde, eleştirel teorist Amy Allen’ın güç üstüne feminist bakış açısıyla yazdığı yazısında da şöyle der: “ Feminizmin genel geçer bir tanımı kesinlikle tartışma yaratacak olsa da feminist teorideki çoğu işin cinsiyete bağlı boyun eğmeyi eleştirmeye; ırkçılık, heteroseksizm ve sınıf ayrımcılığı gibi diğer boyun eğdirme türleriyle kesişimlerini analiz etmeye ve bireysel ve kolektif direniş ve özgürleşme umutlarına bağlı olduğu inkar edilemez görülüyor.”
Feminizmin tanımı hakkında genel olarak kabul edilmiş bağlılıklar olsa da, SFA’nın bu bölümünde özetlenmiş alanlardaki feminist filozofların birçok farklı görüşü ortaya çıkıyor. Bunların bazıları farklı metodolojik yaklaşımlardan olabilir ( örnek olarak kıtasal mı yoksa analitik mi) fakat diğerlerinin sebebi farklı ontolojik bağlılıklar ( örnek: kadın kategorisi) ve siyasi ve ahlaki olarak ne tarz çözümler aranması gerektiği hakkındaki görüşlerdeki farklılıklardır.
Bununla birlikte, yıllar için de birçok hayal kırıklığı yaşandı. Belki de bu, feminist teorisyenlerin birer filozof olarak çoğunlukla konunun (tek) gerçeğine ulaşmaya çalışmasından kaynaklanıyordur, örnek olarak: “Kadın” nedir? Özgürlük nedir? Otonomi nedir? Yine de şu ana kadar her şeyi kapsayan veya kapsayıcı olan bir feminist teori için çalışmalar meyve vermiş değil. Sorunsuz gözüken “feminizm, kadınlar için eşit hak mücadelesine bağlılıktır” iddiasını düşünelim. Belki de öyledir fakat bu şekilde çerçevelemek kendi ön kabulleriyle geliyor. İlki, feminizmin siyasi olarak liberal bir modele bağlı olduğu ön kabulu. Çoğu feminist, feminizmin başarılı olması için eşit haklara sahip olunulması gerektiğine katılsa bile çoğu bunun yeterli olmayacağını savunur. Çünkü, kadınların erkek egemenliği altındaki ezilişi nadiren hatta belki hiçbir zaman sadece kadınların siyasi ve hukuki haklarının olmamasından kaynaklanmıştır; bu sorun; toplum düzenine, kültürümüzün ürünlerine, dilin yapısına ve bu yapının algımızı nasıl şekillendirdiğine ve bilincimizde nasıl nüfuz ettiğine kadar uzanır. İkinci bir ön kabul ise kadın olmanın ne olduğu hakkında kesin ve evrensel bir tanım olduğudur. SFA’daki Biyolojik ve Toplumsal Cinsiyete Bakış Açıları yazısı, bu ön kabulun sorunları hakkında zengin bir genel bakış sunuyor. Judith Butler’a göre “kadın” olmayı tanımlamaya çalışmakta herhangi bir girişim ayrıca bazılarını o kategoriden dışlamanın girişimidir. Bu tartışma, yakın zamanda daha çok nonbinary ve trans insanlar hakkında bahislerde ortaya çıkıyor. Önceden, feminizmin tipik öznesinin beyaz ve orta sınıf olduğu kabullerinde ortaya çıkıyordu. Feminizmin öznesi belli olsaydı teori oluşturmak daha kolay olacak olsaydı bile, bu girişimde bulunmak her seferinde problem yaratıyor.
O zaman feminizmin ne olduğunu sormanın bir manası var mı? Belki de birleşik bir alan teorisi aramak yerine feminizm özgürlük, kimlik ve özne olma konularındaki çelişkiler üzerine bir uğraş olarak tanımlanabilir. Bu çelişkiler sadece mantıksal değil ayrıca tarihseldir de. Örneğin, kadınların erkeklerle politik eşitliği sorusu tam da “tüm insanların” eşit olarak görülmeye başlandığı tarihi anlarda ortaya çıktı. Fransız Devrimi sırasında, Fransızlar bu konuyu “insan”ın** sadece erkekten bahsettiğini söyleyerek çözdü. Amerikan Devrimi sırasında bu kelime pek cinsiyetlendirilmese de kesin olarak beyaz ırka hitap ediyordu. Eşitlik, normlar ve ampirik olarak yaşananlar arasında bir ikilik olduğunda bir soruna dönüşüyor. Kadınlık kategorisi hakkındaki sorular, siyasal çeşitlilik ve biyolojik esneklik -farklı kültürlerden insanların kaynaşıp cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kavramlarının değişmesi- hakkındaki sorularla beraber ortaya çıktı. Pornografi ve sex işçiliği hakkındaki feminist tartışmalar, özgür basın ve ekonomik güvencesizlikle beraber hararetlendi. Kısaca, feminist sorgulama anlaşmazlık ve çelişkiler bağlamında ortaya çıkar ve sorunlara yeni bakış açıları ve yeni sorular sağlar. Yani, tutarlı bir cevaplar bütününün eksikliği konuyla alakasız olabilir.
Özet olarak “feminizm” kadınlara yapılan adaletsizliklere karşıt olan fikirler için bir şemsiye terimdir. Feministler arasında adaletin doğası ve de cinsiyetçiliğin doğası hakkında anlaşmazlıklar vardır, özellikle de kadınların spesifik olarak hangi adaletsizlik veya yanlışlara uğradığı ve de feminist çabanın asıl odağının kim olması gerektiği hakkında. Her halükarda, feministler kadınlara karşı işlenen adaletsizlikleri -özellşkle de kadınlara sırf kadın oldukları için yapılan haksızlıkları- bitirmek için toplumsal bir değişiklik getirmeye kendini adamışlardır.
2. Akademik Feminizm
Çağdaş felsefi akademik feminizm, daha fazla kadın özellikle de felsefe gibi alanlarda yüksek eğitim kariyerlerine başladığında 1970’lerde ortaya çıktı. Ayrıca bunu yaparken kendi hayatlarından sorunları da felsefi inceleme içine almaya başladılar. Bu akademisyenler hem o sırada yaşanan feminist hareketlerden hem de feminizm kırıntısı bulunmayan felsefi eğitimlerinden ilham almıştı.
1990’lara kadar “feminist felsefe” alanında yüksek lisans yapılamıyordu. Öğrenciler ve akademisyenler, Simone de Beauvoir’ın yazılarına dönebilseler de ya da Mary Wollstonecraft gibi ilk dalga feministlerin yazılarına tarihi bir bakış açısıyla bakabilseler de feminist felsefenin ilk on yılındaki çoğu filozofun yazıları; 1960 ve 1970’lerde kadın kurtuluş hareketiyle konuşulmaya başlanmış kürtaj, pozitif ayrımcılık, eşit fırsatlar, evlilik kurumu, cinsel yönelim, aşk gibi konulara kendi eğitimleri ve uzmanlıkları doğrultusunda analizler şeklinde yazılmıştı. Ayrıca akademik feminist felsefe giderek ana akım filozofların ilgilendiği aynı sorunlarla ilgilenmeye başladı.
Akademik feminist felsefe; kadınlara, kadınların rollerine ve yerlerine sınırlandırmalara ve ne koşullarda değer görüp görmediklerine daha fazla dikkat edilmesiyle başladı. Cinsiyeti daha az ikili koşullarda ele alarak ve cinsiyetin sınıf, ırk, beceri ve cinsel yönelim arasındaki kompleks interaksiyonlardan bir tanesi olduğunu kabul ederek gelişti. Akademik feminizm, bu konulara daha fazla dikkat vermenin feminist felsefeyi nasıl dönüşüme uğratabileceğini soruyor. Buradan sembolik aleme ve bu alemin “feminenliği” nasıl oluşturduğuna yöneliyoruz. Felsefe kapsamında feminenlik nasıl oluşturuluyor ve somutlaştırılıyor? Varoluşuyla veya yokluğuyla felsefenin ana konseptlerini oluşturmada ne rol oynuyor?
Feminist filozoflar bu soruları sırtlamak için felsefi araçlara başvurdular. Bu feminist filozoflar en iyi bildikleri ve en ümit verici gördükleri felsefi araçlara başvurdukları için feminist felsefe yirminci yüzyılın sonlarında yaygın olan analitik, kıtasal ve klask Amerikan felsefesi gibi Batı geleneklerinin hepsinden yeşermeye başladı. İşlerinin tematik odağı genelde bu gelenekler tarafından vurgulanan konulardan ve sorulardan etkilenmiş olsa da daha geniş ölçekte paylaşılan feminist kaygılar ortaklık kadar farklılık da yaratıyor. Bu yüzden, bir soru incelenirken bazen uyumsuz bazen de uyumlu olan görüşler dizisinden yararlanılabiliyor.
Tarihsel olarak erkek disiplini olarak, çoğu önde gelen felsefi dergi ve topluluk akademik feminizmi tam olarak felsefe saymadı. Tepki olarak feminist akademisyenler kendi dergilerini ve organizasyonlarını kurmaya başladılar. Önde gelen ilk feminist dergi Hypatia: Bir Feminist Felsefe Dergisi 1982’de akademik feminizm için bir alan olarak kuruldu. Feminist felsefedeki çeşitli metodolojik yaklaşımları benimsedi, çeşitli geleneklerden yazılar yayımladı. Bu geleneklerdeki feminist akademinin her biri ayrıca 1972’de ABD’de kurulan Felsefede Kadın Derneği gibi çeşitli profesyonel topluluklarda gerçekleşen bilgi alışverişi sayesinde gelişti ve desteklendi. Ayrıca 1991’de kurulan Analitik Feminizm Derneği, feminist konuların analitik metotlarda incelenmesini ve analitik feminizmle ilgilenenlerin buluşup fikirlerini tartışabilmesini destekliyor. philoSOPHIA dergisi 2005’te kıtasal feminist akademiyi ve pedogojik gelişimi desteklemek için kurulmuştu. Kadın Filozofları İnceleme Derneği 1987’de kadınların felsefe tarihine katkılarını incelemeye destek için kurulmuştu. Birçok kıtadaki benzer organizasyonlar ve dergiler feminist felsefeyi ilerletmeye devam ediyor.
Çoğu zaman feminist felsefe toplulukları kendi dergilerini yayımlarlar, tıpkı Uluslararası Biyoetikte Feminist Yaklaşımlar’ın Uluslarası Biyoetikte Feminist Yaklaşımlar Dergisi gibi. Batıdaki felsefe disiplini hala dominant olarak beyaz ve erkek kalsa da feminist dergiler ve akademik çalışmalar çoğalmaya devam ediyor.
3. Feminizme Yaklaşımlar
Analitik felsefe, kıtasal felsefe ve Amerikan pragmatist felsefesi dahil olmak üzere şu anki büyük bütün felsefe geleneklerinden önemli feminist felsefe işleri çıkmıştır. Ayrıca sömürgecilik bağlamında gelişen Latin Amerika düşüncesi gibi yeni inceleme alanlarından da yeni işler çıkmaya devam ediyor.
SFA’daki “Feminizme Yaklaşımlar” başlığı altındaki yazılar bu geleneklerin ve düşünce kümelerinin akademik feminist çalışmalara etkilerini ele alıyor. Alt bölüm ayrıca psikoanalitik feminizm gibi iki veya daha fazla gelenek arasında köprü olan işlere de yer veriyor. SFA’nın feminist bölümünün editörleri bu farklı gelenekleri “kıtasal ayrılıklar” olarak görmek yerine zengin bir metodolojik yelpaze olarak görüyorlar. Bu yelpaze hangi tür felsefenin verimli ve anlamlı olduğu hakkında çeşitli inançları yansıtıyor. Farklı metodolojiler kendi soru sorma ve cevaplama yollarını getirirken ana akım felsefi görüşlerle yapıcı ve eleştirel diyalog kuruyor ayrıca yeni metotlar ve sorular sunuyor.
SFA gelişmeye devam ettikçe bu feminizme yaklaşımlar bölümünün Siyahi feminizm gibi diğer geleneklere açılacağını bekliyoruz. Ama şimdilik bu alt bölümdeki yazılara linkler burada:
- analitik feminizm
- kıtasal feminizm
- Latin Amerika feminizmi
- pragmatist feminizm
- pragmatist ve kıtasal feminizmin kesişimleri
- analitik ve kıtasal feminizmin kesişimleri
- psikoanalitik feminizm
Bunlarla beraber içerikte bahsedilmese de, konuyla alakalı başka bir yaklaşım Konfüçyüsçü teoride cinsiyet yazısında bulunabilir.
Bütün bu yaklaşımlar, feminist bağlılıklar bütünü ve tarihsel olarak kadın üstünde erkek egemenliğini destekleyen kurumlara, ön kabullere ve eylemlere eleştiri taşıyor. Ayrıca erkek hakimiyetindeki teorilerin kendi özelliğini, spesifikliğini görmezden gelen evrensellik ve objektivizm iddialarına eleştirel olmaları da ortak özelliklerinden biri. Farklı felsefi yaklaşımlardan doğmuş neredeyse her feminist felsefe, feminist olmayan karşılıklarına kıyasla daha perspektifsel, tarihsel ve bağlamsal olup yaşanmış deneyimlere daha odaklı olur. Kavanozda beyinler gibi felsefi bilmeceleri ciddi bir şekilde ele alabilen ana akım filozofların aksine feminist filozoflar her zaman insanları fizikalitesiyle görmeye başlar. Feministler ayrıca felsefedeki kabul görmüş yapıların ve problemlerin yeniden düşünülmesini savunur. Örneğin, feministler epistemolojik kaygıların ahlaki ve siyasi kaygıların üstüne çıkmasına karşı gelmekle kalmamış ayrıca bu iki alanın ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş olduğunu savunmuştur. Analitik feminizim üzerine olan kısmın ikinci bölümünde bu çeşitli yaklaşımların arasındaki benzerlikler gösteriliyor. Örneğin, feminist filozoflar çoğunlukla felsefenin Ann Gary’nin söylediği üzere “ kendimizi ve birbirimizle, topluluklarımızla ve devletle olan ilişkimizi anlamak için; bilgili ve ahlaki sorumluluğu olan varlıklar olmamızın sınırına minnet duymamız için; ve de varsayımları ve birbirinden farklı bilgileri ortaya çıkarmak için” güçlü bir araç olduğu konusunda hemfikir. Bu nedenden dolayı felsefe ayrıca cinsiyetin nasıl oluşturulduğunu anlamak için güçlü bir araçtır, bununla kast edilen şey şudur ki: bazı insanları diğerlerinden daha düşük ve daha beceriksizmişcesine oluşturmak neden ve kime yararlı? Bu bağlamda feminist filozoflar, felsefe tarihinde ‘kadının doğası’ ve sözde değer tarafsızlığı gibi konularda çalışan erkek önyargılarına son derece duyarlıdır ki bu tarafsızlık, incelendiğinde aslında pek de tarafsız değildir. Feminist filozofların dikkat çektiği üzere evrensellik iddiaları, beyanları ile çelişkili olarak çoğunlukla çok belirgin ve özel bir bakış açısından yapılıyor. Feminist filozofların bir diğer ortak yönelimi de normatiflik ve sosyal değişime bağlılık; hiçbir zaman sadece bir şeyleri analiz etmekle tatmin olmazlar ve baskıcı uygulamaları ve kurumları yıkmak için yollar ararlar.
Felsefedeki ana akım yaklaşımların problemlerinin sorgulanması, çoğu kez feministleri birden fazla felsefi geleneğin metotlarını ve bakış açılarını kullanmaya itti. Analitik feminizm üstüne olan yazının 3. kısmında Ann Gary’nin dediği gibi, analitik feministlerin analitik olmayan Beauvoir, Foucault ya da Butler gibi kişilerden yararlanması sıradışı değildir ayrıca diğer feministlerle iletişim kurma motivasyonlarından dolayı “metodolojik çapraz etkileşim” yolları aramaya daha meyillidirler. Dahası, feminist filozoflar bütün ezilenlerin bakış açılarını işlerine yedirmeye de çoğunlukla daha meyillidirler.
Ortak ve örtüşen yönelimleriyle bile feminizme çeşitli felsefi yaklaşımların arasındaki farklılık kayda değerdir; özelliklede yazım stilleri, etkilendikleri şeyler ve de felsefenin ne başarabileceği ve başarması gerektiği konusundaki beklentilerde. Analitik feminist felsefe, analiz ve argümanlara değer verme eğilimindedir fakat felsefe eğitimi almış herhangi biri de öyledir. Kıtasal feminist teori, yorumlamaya ve yapısöküme önem verirken pragmatist feminizm yaşanmış deneyim ve keşife önem verir. Post-Hegelyen gelenekten gelen kıtasal ve pragmatist filozoflar, gerçeğin – gerçek her neyse- tarihsel olarak ortaya çıktığını ve geliştiğini düşünür. Gerçek iddialarının aslında güç oyunları için birer maske olduğu görüşünde Nietzsche ile aynı fikirdedirler. Fakat kıtasal ve pragmatist filozofların gerçek kavramı hakkında temkinli olduğu yerde analitik feministler “cinsiyetçiliğe ve erkekmerkezciliğe karşı çıkmanın yolu gerçeğin net bir kavrayışını oluşturmak ve gerçeği, mantıksal tutarlılığı, objektivizmi, akılcılığı, adaleti ve iyiyi aramaktan geçer.” görüşünü savunur.
Bu farklılıklar ve kesişimler çeşitli feministlerin ortak kaygılarında ortaya çıkıyor. Georgia Warnke’ye göre anahtar bir kesişim noktası psikoanalitik teorinin benimsenmesidir; özellikle de Anglo-Amerikan feministlerin çoğunlukla nesne ilişkileri teorisini benimsemesi ve kıtasal feminislerin Lacan ve çağdaş Fransız psikoanalitik teoriye dayanmasıyla. Fakat bunun Julia Kristeva ve Melanie Klein gibi kıtasal psikoanalitik teorisyenlerin de nesne ilişkileri teorisine ilgili olduğunun görülmesiyle değişmeye başladığı açık. Psikoanalitik yaklaşımların önemi ayrıca Shannon Sullivan’ının pragmatist ve kıtasal feminizmin kesişimleri için yazdığı yazısında vurgulanıyor. Bu üç gelenek için de psikoanalitik feminizmin önemi göz önüne alındığında feminist teoriye bu bakış açısı için ayrı bir yazı bu bölümde bulunuyor.
Feminist felsefe için biyolojik ve toplumsal cinsiyet kadar önemli olan bir başka konu yok, ama bu konuda bile çeşitlilikler yeşeriyor. Özcülüğü eleştiren analitik feminizm, biyolojik ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımı bir inanç ilkesi olarak görürken kıtasal feministler ya (1) sözde tamamen biyolojik olan sex (biyolojik cinsiyet) kavramının bile toplumsal bir inşaadan ibaret olduğunu (Butler 1990 ve 1993) ya da (2) cinsel farklılığın kendisinin değerlendirilmesi ve teori edilmesi gerektiğini (Cixous 1976 ve Irigaray 1974) savunur.
Çeşitli yaklaşımlar, stiller, topluluklar ve yönelimlere rağmen feminist filozofların benzerlikleri farklılıklarından daha fazladır. Çoğu, birbirinin fikirlerinden özgürce yararlanır ve diğer yaklaşımların kendi işlerine katkıda bulunmasına izin verir. Biyolojik ve toplumsal cinsiyet hakkındaki görüş farklılıkları bile kültürün ve toplumun insan bedenine, deneyimine ve değişim yollarına olan etkisiyle ilgili daha kapsamlı bir tartışmaya katkı sağlar.
4. Felsefede Müdahaleler
Feminist filozoflar, geleneksel alanlardaki çalışmalarında o alanları değiştirmeye başladılar. Ansiklopedi’de feminist felsefenin, kendisine nötr ve evrensel diyen geleneksel felsefe araştırmalarına -önemli istisnalar pragmatizm, postyapısalcılık ve bazı fenomenoloji- nasıl müdahale ettiğini anlatan geniş bir yelpazede yazılar var. Tarihsel olarak felsefenin iddiası, normun evrensel olduğu ve femininitenin anormal olduğu; evrenselliğin cinsiyetsiz olduğu ama feminen her şeyin evrensellikten uzak olduğuydu. Şaşırtıcı olmayan şekilde feministler bu sözde nötr iddiaların aslında cinsiyetli iddialar olduğuna dikkat çekti, özellikle de erkek cinsiyetli. Örneğin, çevre felsefesinde çalışan feministler, bazı uygulamaların kadınları, çocukları ve beyaz olmayan insanları nasıl orantısız bir şekilde etkilediğini ortaya çıkardı. Liberal feminizm, sözde evrensel liberal gerçeklerin nasıl da yanlı ve seçici olduğunu gösterdi. Feminist epistemolojistler, bilmemeye dayanan “cahillik epistemolojileri” yaklaşımlarını eleştirmiştir. Feminist filozoflar, her alanda erkek taraflılığını ortaya çıkarıyor ve evrenselliği bir norm veya hedef olarak reddederken seçiciliğin değerine parmak basıyor.
Feminist müdahaleler başlığı altındaki yazılar:
- feminist estetik
- feminist biyoetik
- feminist çevre felsefesi
- feminist epistemoloji ve bilim felsefesi
- feminist ahlak felsefesi
- feminist felsefe tarihi
- liberal feminizm
- feminist metafizik
- feminist ahlak psikolojisi
- feminist biyoloji felsefesi
- feminist dil felsefesi
- feminist hukuk felsefesi
- feminist din felsefesi
- feminist siyasi felsefe
- feminist sosyal epistemoloji
5. Feminizmde Konular
Felsefi uygulamalara feminist eleştirel dikkat, dominant felsefe temalarının yetersizliğini ortaya çıkarırken daha önce dikkat edilmeyen konulara felsefi dikkat çevrilmesi gerektiğinin altını çizdi. Örneğin kadınların hayatının bakıç açısıyla çalışan feministler; bakım ve bakım verme (Ruddick 1989; Held 1995, 2007), birine bağımlı olmak (Kittay 1999), engellilik (Wilkerson 2002; Carlson 2009), kadın emeği (Waring 1999; Delphy 1984; Harley 2007), kadınların ifadelerinin değersizleştirilmesi ( feminist epistemoloji ve bilim felsefesi)), bilimsel ön yargı ve objektiflik (Longino 1990) fenomenlerine felsefi dikkat getirmede etkili oldular. Bunu yaparak varolan ahlaki, siyasi ve epistemolojik teorilerin zayıflıklarını ortaya çıkardılar. Daha genellersek feministler, maskülen olarak algılanan “umumi” ve kişisel olmayan kaygılara verilen önemi dengelemek için aile, cinsel yönelim ve beden gibi tipik olarak daha “mahrem” sayılan uygulamalar ve kişisel kaygıları sorgulamaya çağırdı. Felsefe, günlük hayatımızı anlamak için yorumlayıcı araçlar varsayar; feminist çalışmaların deneyimlerimizin ve uygulamalarımızın diğer katmanlarını açıklaması, varolan araçlardaki taraflılığı göstermesi ve daha iyilerini aramamız açısından paha biçilemez olmuştur.
Cinsiyetçiliğin ve cinsiyetçi uygulamaların feminist açıklamaları ayrıca geleneksel felsefi sorgulama alanında da sorular ortaya çıkarıyor. Örneğin, feministler bakım üstüne düşünürken benlik kavramı hakkında sorular sormuşlardır; cinsiyet hakkında düşünürken doğal ve toplumsal olan arasındaki ilişki hakkında sorular sormuşlardır; bilimdeki cinsiyetçiliği düşünürken neyin bilgi olarak sayılması gerektiğini sormuşlardır. Bazı böyle vakalarda ana akım felsefe açıklamaları yararlı araçlar sunarken diğer vakalarda ise daha alternatif açıklamalar daha umut verici gözükmüştür.
Bu Ansiklopedi’nin İçerik kısmında “feminizm (konular)” kısmında olan alt başlıklarda yazarlar, son zamanlardaki feminist çalışmaları incelemekte ve felsefe için özellikle önemli olan meseleleri vurgulamaktadır. Bu başlıklar şunlardır:
- sınıf ve emek üzerine feminist yaklaşımlar
- engellilik üzerine feminist yaklaşımlar
- küreselleşme üzerine feminist yaklaşımlar
- nesneleştirme üzerine feminist yaklaşımlar
- güç üzerine feminist yaklaşımlar
- tecavüz üzerine feminist yaklaşımlar
- üreme ve aile üzerine feminist yaklaşımlar
- bilim üzerine feminist yaklaşımlar
- biyolojik ve toplumsal cinsiyet üzerine feminist yaklaşımlar
- seks işçiliğine feminist yaklaşımlar
- bedene feminist yaklaşımlar
- benliğe feminist yaklaşımlar
- trans sorunlarına feminist yaklaşımlar
* 19. Değişiklik: ABD Anayasası’na 18 Ağustos 1920’de eklenen ve kadınlara oy kullanma hakkı tanıyan anayasal düzenlemedir.
* * “During the French Revolution, the French settled the matter by saying that “men” meant men and not women.” asıl cümle. Men aynı anda insan ve erkek anlamına gelebiliyor.