Gerçekten Özgür Olup Olmadığınızı Nasıl Bilebilirsiniz? – Philip Pettit

Tarih:

Sanırım bu odadaki herkes özgürlüğün bir ideal olduğunu düşünüyor. Kültürümüzün DNA’sına, insan sezgimizin DNA’sına yerleşmiş.. Ama özgürlüğün, özgürlük idealinin, bir şekilde, ekonomistler tarafından fazlaca ele geçirildiğini düşünüyorum. “Serbest piyasaların, serbest ekonomilerin, hatta özgür dünyanın kullanıcıları” olarak..

Sizinle özgürlük kavramını zenginleştirmenin bu yolu hakkında konuşmak istiyorum. Ve bunu tanıtmak için, çoğunuzun bildiği bir oyundan bahsedeyim, Henrik Ibsen tarafından yazılmış yaklaşık 100 yıl önce “Bir Bebek Evi” adlı harika bir kurgu vardır. Ve onu bilenleriniz baş karakterin genç ve zengin bir bankacı olan Torvald ile evli olan Nora olduğunu hatırlayacaktır.

Bu kurguya göre, İskandinavya’da, yaklaşık 1870’lerde, kadınların çok az hakkı vardır. Torvald, Nora ile olan ilişkisinde tüm yasal ve tüm kültürel güce sahiptir. Anlattığım gibi, Nora’nın bu nedenle bastırılmış gibi gelir. Ama aslında, Torvald Nora’nın üzerinde yürüdüğü toprağa tapar, ona tapar. Ve bu nedenle onun temelde dilediği her şeyi yapmasına izin verir.

Nora dilediğini giyebilir, dilediği her yerde, dilediği zaman, dilediği her konuda, dilediği her arkadaşla dilediği her konuda fikrini söyleyebilir. Tiyatroya gidebilir veya gitmeyebilir, dilediği gibi! Aslında, ona gerçekten bir kısıtlama olarak dayattığı tek şey makaron yememesi gerektiğidir. Ama bu bile Nora için bir sorun değil, çünkü onları eteklerinin altına saklayabiliyordur. Yani, Nora dilediği gibi davranabilir. Şimdi düşünmeni istediğim soru, Nora’nın özgür bir insan olup olmadığı.

Ve bence değil. Nora kısıtlanmamışken, Torvald tarafından temel özgürlüklerini kullanmasına müdahale edilmezken, bu tür bir özgürlüğe sahip olduğu için Torvald’a bağımlıdır. Sahip olduğu özgürlük şanslı bir özgürlüktür. Bu, onunla ilişkisinde tamamen hoşgörülü bir kocaya sahip olma şansı sayesinde sahip olduğu özgürlüktür.

Bu yüzden Nora, temel özgürlüklerini kullanmak için kocasının lütfuna ve iyiliğine bağımlıdır. Nora’nın özgür bir kişi olmadığını söylüyorum çünkü müdahale edilmediği sürece, tamamen müdahalesizdir, efendinin iradesine göre Torvald’ın iradesine tabidir. O bu anlamda hegemonya altına alınmıştır, ya da Torvald’ın iradesine tabidir veya tabi kılınmıştır. Hükmeden onun iradesidir; o istediği gibi veya iradesi doğrultusunda hareket edebilir, ama sadece o istediği için o istediği gibi hareket etmelidir. O özgür bir insan değil.

Sorun şu ki, güçlü bir özgürlüğe sahip değildir. O sadece şanslı bir özgürlüğe sahip, onun ona bu özgürlüğü vermesine bağlıdır. Nora bize o özel örnekte bir ders veriyor! Elbette bunu bir sorun olarak kabul edeceğiz o özgür bir insan değil, bence – bu sorun toplumumuzda da insan hayatının her türlü alanında ortaya çıkıyor.

Yani özgürlük zorlayıcı bir ideal olmaya devam ediyor. Örneğin evde ortaya çıkıyor. Kültür kadınlara, kocalarına karşı haklar veren yasaları desteklemediği sürece ortaya çıkar. Aynı zamanda okulda ortaya çıkar, bir çocuk sınıfındakilerin potansiyel zorbalığına maruz kalırsa eğer o, çocuk, bu zorbalığa karşı korunmuyorsa özgür değildir. Eğer ortada aktif bir zorbalık yoksa; buna rağmen çocuk zorbalık tehdidiyle karşı karşıya olsa bile, o çocuk özgür değildir.

Ya da iş yerinde ortaya çıkıyor. Eğer işverenin sebep göstermeden, işlem yapmadan çalışanını işten çıkarma hakkı varsa, o zaman bence birçok çalışan işte kalmak için gerçekten işverenin iyi niyetine bağlı oldukları bu durumda. Ve burada büyük ölçüde, her biri biraz Nora gibiler. Temel özgürlüklerin kullanımından hoşlanmıyorlar, ne söylediklerine dikkat etmek zorundalar, belki de özdeşleştikleri siyasi partiye bile dikkat etmek zorundalar.. İşvereni memnun etmek için kendilerine dikkat etmek zorundalar. Bu, Nora gibi, onların da özgür olmadıkları anlamına geliyor.

Bu, başka bir kültürden ve azınlık kültüründen gelen insanlar için de geçerli, her ne olursa olsun, her zaman alenen alay konusu olma veya kırılma riskiyle karşı karşıya olan, kültürün onları desteklemeyeceği yerlerde. Özgür olmak için, sizi destekleyen, omurganızı güçlendiren, başka bir şeye bakmanızı sağlayan bir yasa ve kültüre sahip olmanız gerekir. Onun gözünde korku veya saygı için sebep olmadan.

Bu sana benim bu kişisel özgürlük hakkında düşündüklerimi veriyor. Ne yazık ki, bu hikayenin sadece yarısı. Çünkü dedim ki yasa ve kültür seni temel özgürlüklerin kullanımında özgür kılan şeydir, ama bu yasa ve kültür toplumundaki diğerleriyle eşit şekilde senin kontrolünde olmalı.

Yasa, senin şartlarına göre, insanların şartlarına göre, senin şartlarına göre, diğerleriyle eşit şekilde olan bir yasa olmalı. Bu yasayı kontrol etmede eşit olarak paylaşmalısın. Aksi takdirde, yasayı kontrol eden kişiye ya da onu kontrol eden elite bağımlı olacaksın. Yani, bir otokratın olduğu bir ülkede yaşıyorsanız, bireyleri koruyan düzgün bir hukuk sistemi kuruyor ama otokratın iradesinin değişmesiyle bir gecede değişebiliyorsa, sağlam bir özgürlüğünüz olmaz, sağlamlık tekrar kaybolur. Otokratın iradesine bağlıdır.

Aynı şey bir elit hükümeti kontrol ediyorsa da geçerlidir. Örneğin, paralı bir elit gerçekten hangi sosyal politikaların yürürlüğe gireceğini belirler. O zaman herkes o elite bağlıdır. Aynı şey bir sömürge hükümeti için de geçerlidir. Şimdi bu, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yasa tasarıları hazırlayan bir örnektir, çünkü hatırlayacağınız gibi 1766’da, Westminster Parlamentosu, Amerika’daki protestolar nedeniyle, sözde Damga Yasasını geri çekmişti. Bu, tabiri caizse, Amerikan sömürgecilere karşı nazik oldukları, ve duydukları şikayetlere cevap verdikleri anlamına geliyordu.

Ancak bunu geri çekerken, Beyan Yasası adı verilen bir şey getirdiler. Bu yasayı geri çekerken, Amerikan sömürgecilerini dilediğimiz gibi vergilendirme hakkımız ve yetkimiz olduğunu savunuyoruz. Ve bu aslında muhtemelen Amerikalıların son 1760’lardaki şikayetlerinin ana temasıydı; Westminster nazik bir efendiyken, Torvald’ın Nora’ya nazik bir efendi olması gibi, hâlâ efendi statüsünü iddia ediyordu. Ve siz başka birinin, bu durumda bir ülkenin, başka bir ülkenin iradesi altındayken, özgür olamazsınız çünkü size bireysel özgürlük veren yasalar kendileri sağlam bir şekilde yürürlükte değildir. Çünkü bunlar bir yabancı öznenin, bu durumda başka bir ülkenin parlamentosunun iradesine bağlıdır.

Bu yüzden, sağlam bir özgürlüğe sahip olmak için, bu ikinci anlamda kamusal özgürlüğe ihtiyacımız var. Daha önce bahsettiğim, bize bireysel özgürlükler veren yasayı kontrol eden biz insanların olduğu bir sisteme ihtiyacımız var. Bunu nasıl elde ederiz? Elbette, seçimsel bir demokrasiye ihtiyacımız var. Sanırım bunu söylemeye gerek yok, ama bundan daha fazlasına da ihtiyacımız var.

En azından, bunun ötesinde üç şeye ihtiyacımız var. Birincisi azınlıkların – etnik azınlıklar, dini azınlıklar- çoğunluğun iradesine, çoğunluk kültürüne karşı korunduğu bir duruma ihtiyacımız var. Bunun bir örneği, örneğin, yasanın poliste temsil edilmesidir. Örneğin, toplumumuzun tüm kesiminin, bir azınlık, Afrikalı Amerikalılar, polisin onları diğerleriyle eşit şekilde korumadığını veya aslında birçok topluluklarında bir tehdit oluşturduğunu hissettiği bir durum varsa, o zaman bu gerçek bir sorundur. Bu, bu azınlığın bakış açısından, çoğunluğun bir hükümetin nasıl davranacağını dikte ettiği, ve bu da onları koruması gereken yasayı kontrol etmede eşit paya sahip olmadıkları anlamına gelir.

İkinci olarak, azınlıkların korunmasının yanı sıra, çoğunlukların da korunmasına ihtiyacımız var. Bu durumda, ülkemizdeki bir elite karşı korumaya ihtiyacımız var, paralı bir elit, hükümetin ne yaptığını kontrol ediyor. Çünkü eğer bu elit gerçekten hükümet politikasını şekillendiriyorsa şirketine, mali ve menfaatlerine ve benzeri şeylere vergilendirmede ve hukukta, örneğin çevre hukukunda, o ölçüde geri kalanımız bu yasayı kontrol etmede eşit olarak paylaşmıyoruz. Bu yüzden ikinci olarak, şu anda paralı elitlerin hükümet üzerindeki etkisini kontrol etmenin bir yoluna ihtiyacımız var.

Ve üçüncü olarak, ihtiyacımız olan şey, sadece azınlıkları çoğunluğa karşı, çoğunluğu azınlığa karşı korumak için değil, aynı zamanda bireyler olarak hükümetin önerdiği ve yaptığı şeylere karşı çıkabilmemizi sağlamak için de mücadeleci bir demokrasidir. Bunu genellikle, hükümeti sorgulama ve denetleme konusunda medeni hayatımızda çok önemli bir rol oynayan STK’larımız aracılığıyla başarıyoruz.

Özgürlüğün bedeli, eskiden söylendiği gibi, sonsuz uyanık kalma halidir. Burada tam olarak ihtiyaç duyulan şey budur. Bu demokrasinin unsurlarına sahibiz, ama burada ve başka hiçbir demokraside kanunların halkın şartlarına göre çerçevelenmesi için gereken her şeye sahip değiliz, hem kamusal özgürlüğün hem de kişisel özgürlüğün tadını çıkarabilmemiz için. Her iki cephede de sağlamlığa ihtiyacımız var. Özel özgürlükle, kişisel özgürlükle, sizin özgür olup olmadığınızın iyi bir testi olduğunu söyledim. Başkalarının gözlerinin içine korku veya saygı duymadan bakabiliyor musun?

Ayrıca, kamusal özgürlüğün tadını çıkarıp çıkarmadığımızı, bir halk olarak, kişisel yaşamlarımızda bizi koruması gereken yasaları eşit şekilde kontrol edip etmediğimizi gösteren iyi bir test var. Ve bu da şu: bir yasal sistem, bir hükümet var olduğunda, bazı insanları hoşnut etmeyen yasalar çıkarmak zorunda kalacak. Her yasa herkesi memnun edemez. Sanırım, bu, bahsettiğim üç unsurla uygun bir demokraside yaşadığımızı hissedip hissetmediğimize dair bir test.

Şöyle: Karar aleyhimize çıktığında, şöyle mi düşünüyoruz: “Ah, işte yine buradayız. Toplumun bu köşesindeyim, hükümet her zaman bize saldırıyor. Aslında bizi etkileyen bir seçkinler ya da neyse işte.” Yoksa şöyle mi düşünüyoruz: “Eh, bu kötü şanstı. Adil bir sistem, hepimizin kontrol ettiği bir sistem ve kurabiyenin dağılmasının sebebi de buydu. Sadece kötü şanstı ki yasa benim köşemde düşmanca, istenmeyen bir şekilde davrandı.” Eğer bunun sadece kötü şans olduğunu düşünebiliyorsak, o zaman gerçekten de, umarım haklı olarak, inandığımız bir toplumda yaşıyoruz, ki biz, insanlar, onu kontrol etmekte eşit olarak pay sahibiyiz.

Kişisel özgürlük, yasa altında özgürlük, yasa önünde özgürlük, yasa tarafından korunan, destekleyici bir kültürde temel özgürlüklerimizi kullanmada. Kamusal özgürlük az önce bahsettiğim şey özgürlük demektir, kontrol demektir, yasa üzerinde özgürlük demektir. Yasa üzerinde kontrol demektir, insanlar olarak bu yasayı şekillendirmede eşit olarak paylaştığımız şey.

Yasanın aslında bizi özgür kılan şey olduğu fikri kişisel özgürlük alanında, bu benim liberteryen yanılgı olarak düşündüğüm şeye aykırıdır, bu da yalnızca piyasanın bizi özgür kıldığını, hükümet ve yasanın her zaman bir müdahale olduğunu düşünme yanılgısıdır. Tam tersine, Nora ile başlarsanız ve özgür bir insan olmanın ne olduğunu düşünürseniz, yasanın bizi özgür kılmak için elzem olduğunu fark edersiniz. Yasalar özgürlüğün düşmanı değil; özgürlüğün dostudur.

Diğer cephede, kamusal özgürlükte, bir liberteryen yanılgı, bir liberteryen gözetim, demokrasinin ne kadar önemli olduğunu anlamamak bir sorundur. Örneğin Çin, piyasanın özgürlüğünü sağladığını varsayılan kendine has bir liberteryenizm mantığı benimsedi, halkın kontrol etmediği bir sistem olduğu gerçeğine kayıtsız kaldı. Bu liberteryen yanılgıyı ortadan kaldırmamız ve bu liberteryen gözetimi aşmamız ve özgürlüğün zengin ve baharatlı olduğunu ve hepimizin hem kişisel hem de kamusal alanda çalışması gereken talepleri olduğunu kabul etmemiz gerçekten önemli.

(Not: Bu yazı Prof. Philip Pettit’in 1 Aralık 2016 tarihli yüklenmiş TedX konuşmasından çevrilmiştir: https://www.youtube.com/watch?v=1rTEOU67zCo)

H. Melisa Acar
H. Melisa Acar
Ortak Kurucu – Republica Strateji ve Karar Yetkilisi Glasgow Üniversitesi - Siyaset ve Hukuk Felsefesi alanında doktora öğrencisidir. Aynı zamanda Oxford Üniversitesi - Felsefe bölümünde tanınmış öğrencidir. Kendisi 2024'te Princeton Üniversitesi - Siyasal Bilimler Fakültesinde siyaset teorisyeni Prof Philip Pettit’in danışmanlığında ortak araştırmacı öğrenci olmuştur. Eğitim Geçmişi: Glasgow Üniversitesinde liberalizmin felsefi temelleri alanında ve İbn Haldun Üniversitesinde tarih felsefesi, nedensellik ve özgür irade alanında masterını tamamlamıştır. Lisans eğitimine ODTÜ Tarih bölümünde başlamış, Katip Çelebi Üniversitesi Teoloji bölümünde tamamlamıştır. Kendisi özgürlük, insan onuru, tarih ve toplum karşısında özerklik, oyun teorisi ve rasyonel kararlar üzerine çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Editörün Seçtikleri

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak...

Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911)...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...