İfade Özgürlüğü: Baskı ve Susturmanın Anatomisi

Tarih:

Bu yazımda, ifade özgürlüğünün bir hak kategorisinde değerlendirilme sebebinin analitik anlamda “gerçekliğe ulaşma” olduğunu savunacak ve dolayısıyla bu özgürlüğün askıya alınmasının ana şartının da “gerçekliğin saptırılması” ve “diğer özgürlüklere müdahalesi” ile mümkün olduğunu iddia edeceğim. İfade özgürlüğü, bireyin kendisini ifade etme hakkını garanti altına alırken, aynı zamanda toplumun hakikate erişimini mümkün kılar. Bu nedenle, bu özgürlük yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluktur.

Susturmanın Karanlık Yüzü: Birini Susturmak Neden Kötüdür?

Bir insanı susturmak, sadece onun konuşma hakkını elinden almak değildir. Bu eylem, hakikatin dile gelmesini önlemek, toplumsal gerçeklere ulaşmayı engellemek ve nihayetinde bir adaletsizliği örtbas etmek anlamına gelir. Susturulan bir ses, yalnızca bireyin haklarını ihlal etmekle kalmaz; toplumu da hakikate ulaşma imkanından mahrum bırakır. Susturma eylemi, bireysel bir haksızlıktan öte, toplumun tamamına yöneltilmiş bir saldırıdır. Susturulan birey, sadece kendi sesini değil, toplumun kolektif hafızasında yer alması gereken bir hikayeyi de kaybeder.

Örneğin, sansürlenen bir gazeteci, yalnızca kendi ifade hakkını kaybetmez; onun susturulması, halkın doğru bilgiye ulaşmasını da engeller. Benzer şekilde, bir mağdurun hikayesini anlatması engellendiğinde, sadece bireyin adalet arayışı değil, toplumun hakikate ulaşma süreci de zarar görür. Susturma, toplumu yanlış yönlendiren, hakikati karanlıkta bırakan ve nihayetinde adaletin yerine gelmesini engelleyen bir eylemdir. Bu nedenle, susturmanın etkilerini yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal sonuçlarıyla birlikte ele almak gerekir.

What is the role of free speech in a Democratic society? | University of Chicago News

Gerçeğin Bükülmesi ve Yanlış Algıların İnşası

Susturmanın en ciddi etkilerinden biri, hakikatin bükülmesine ve yerine yanlış algıların kökleşmesine yol açmasıdır. Bu durumu, ilk ilmeği yanlış iliklenen bir gömlek metaforuyla açıklayabiliriz: İlk düğme yanlış bağlandığında, geriye kalan her şey yanlış sıraya oturur. Susturulan bir kişi, topluma gerçekleri anlatma imkanından mahrum bırakıldığında, hakikatin yerine yanlış bilgiler veya çarpıtılmış algılar geçer. Bu yanlış algılar, toplumda sahte bir bilgi evreninin oluşmasına ve bu evrenin üzerine inşa edilen yeni sistemlerin dengesiz ve hatalı olmasına neden olur.

Örneğin, bir masumun suçsuzluğunu dile getirmesi engellendiğinde, o kişinin suçlu olduğuna dair yanlış bir algı yerleşebilir. Bu algı, toplumsal hafızada yer eder ve bireyin masumiyetini kanıtlaması neredeyse imkansız hale gelir. Yanlış algılar, adalet mekanizmalarını hatalı bir şekilde yönlendirir ve toplumsal güveni sarsar. Susturulan sesler, yalnızca bireyin haklarını değil, toplumun adalet anlayışını ve hakikat arayışını da tehdit eder.Gisèle Pelicot: Ex-husband Dominique giving evidence in mass rape trial that shocked France - BBC News

“Utanç Taraf Değiştirmeli”

Bu noktada, onlarca erkeğin cinsel istismarına maruz kaldığı halde sessiz kalmayan 71 yaşındaki Gisele Pelicot’un ikon haline gelen sloganından söz etmek istiyorum. Gisele Pelicot, “utanç taraf değiştirmeli” diyerek, tarihe geçecek bir ifade kullandı. Eğer Pelicot, sosyal duruşundan korksaydı ve toplumdaki zorbaların kendisine “tecavüz mağduru” olarak bakmasından çekinerek sussaydı, büyük bir taciz çetesini açığa çıkaramayacaktı. Ancak Pelicot susturulmayı reddetti ve bu cesareti sayesinde onlarca mağdurun hikayesini görünür kılmayı başardı.

Pelicot’un bu duruşu, ifade özgürlüğünün yalnızca bireysel bir hak olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu bir kez daha kanıtladı. Mağdurların hikayelerini dile getirme cesareti, yalnızca bireylerin haklarını değil, toplumun vicdanını da kurtarır. Pelicot’un hikayesi, ifade özgürlüğünün toplumsal adaletin temel taşı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.Freedom is a Constant Struggle" (Spring 2021, Volume 66, Issue 3)

Susturulmanın Bedensel Boyutları: Beden ve Dil

Bir insanın ifade özgürlüğünü kısıtlamak, onun bedensel özgürlüğüne müdahale etmekle eşdeğerdir. Nasıl ki bir bireyin bedenini zorla hapsedemezseniz, onun dilini de kontrol edemezsiniz. Düşünün ki bir insan sizin kollarınızı bağlasın ve sizi bir yere kapatsın. Bu durumda size karşı büyük bir hukuki suç işlemiş demektir. Öyleyse aynısını nasıl olur da sizin organlarınızdan biri olan dilinize karşı yapabilir? Dil, düşüncenin fiziksel tezahürüdür ve onun engellenmesi, bireyin varlığını yok saymakla eşdeğerdir.

Bu anlamda, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, bireyin manevi olarak hapsedilmesiyle sonuçlanır. Susturulan birey, kendi varlığını ifade etme hakkından mahrum bırakılır ve bu durum, onun toplum içindeki görünürlüğünü de yok eder.  Bu anlamda, ana akım anlayışın aksine, ben ifade özgürlüğünün engellenmesinin bedensel bir köleleştirme kategorisinin farklı bir dalı olduğundan eminim.Freedom of the Press

İfade Özgürlüğünün Sınırları ve İstismarı

İfade özgürlüğü, bireyin hakikati dile getirme hakkıdır. Ancak bu hak, başkalarına zarar verme özgürlüğü olarak değerlendirilemez. Bir birey, ifade özgürlüğünü yalan söylemek, iftira atmak veya başkalarının onurunu zedelemek için kullanıyorsa, bu durum ifade özgürlüğü kapsamına girmez. Çünkü özgürlüğün temel ilkesi, bireyin haklarını kullanırken başkalarının özgürlüklerine zarar vermemektir.

Dedikodu, haksız itham ve iftira, ifade özgürlüğünün istismarına örnek olarak gösterilebilir. Bu tür eylemler, diğer bireylerin “onurlu yaşama hakkı” gibi temel haklarına zarar verir ve ifade özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamına gelir. Bu nedenle, ifade özgürlüğünün sınırları dikkatli bir şekilde belirlenmeli ve bu sınırların aşılması durumunda gerekli önlemler alınmalıdır.

Hakikatin Savunulması ve Toplumsal Denge

İfade özgürlüğü, bireylerin sadece kendilerini ifade etme hakkı değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Hakikat, ancak bireylerin özgürce konuşabildiği bir ortamda ortaya çıkar. Susturmanın olduğu bir yerde hakikat bulunamaz. Hakikatin yokluğu ise, toplumun çöküşüne yol açar. Susturulan her birey, toplumsal hafızadan eksilen bir gerçekliktir ve bu eksiklik, toplumsal adaletin sağlanmasını imkansız hale getirir.

Sonuç olarak, ifade özgürlüğünün bir hak olma sebebi (a) Gerçeklerin kutsallığıdır. Ayrıca, (b) İfade özgürlüğünün bir istismar olması sadece bireye değil topluma karşı işlenen bir suç olmasıdır. Son olarak, (c) İfade özgürlüğünün askıya alınmasının tek şartı, gerçeklerin saptırılması ve kişilerin diğer temel hak ve özgürlükleriyle çatışıyor olup olmamasıdır.

H. Melisa Acar
H. Melisa Acar
Ortak Kurucu – Republica Strateji ve Karar Yetkilisi Glasgow Üniversitesi - Siyaset ve Hukuk Felsefesi alanında doktora öğrencisidir. Aynı zamanda Oxford Üniversitesi - Felsefe bölümünde tanınmış öğrencidir. Kendisi 2024'te Princeton Üniversitesi - Siyasal Bilimler Fakültesinde siyaset teorisyeni Prof Philip Pettit’in danışmanlığında ortak araştırmacı öğrenci olmuştur. Eğitim Geçmişi: Glasgow Üniversitesinde liberalizmin felsefi temelleri alanında ve İbn Haldun Üniversitesinde tarih felsefesi, nedensellik ve özgür irade alanında masterını tamamlamıştır. Lisans eğitimine ODTÜ Tarih bölümünde başlamış, Katip Çelebi Üniversitesi Teoloji bölümünde tamamlamıştır. Kendisi özgürlük, insan onuru, tarih ve toplum karşısında özerklik, oyun teorisi ve rasyonel kararlar üzerine çalışmaktadır.

2 YORUMLAR

  1. Çok güzel bir yazı.

    Yine de “gerçekler”, neye ve kime göre “gerçek”tir? “Adalet”, neye ve kime göredir?

    Peki ya “iyi” ya da “kötü”, neye ve kime göre?

    Kavramlarımızın güce ve paraya göre değiştiği bir dünyadayız, ve korkarım tek gerçek de bu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak...

Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911)...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...