Mekteb-i Fenn-i Nücûm

Tarih:

İlm-i ahkâm-ı nücûm, yıldızların konum ve hareketlerinin bir işaret sistemi oluşturduğuna ve bu sistem sayesinde gelecek, şimdiki durum ve geçmişe dair bilgi elde etmenin mümkün olduğuna inanılan sözde ilim dalıdır. Yıldız falcılığı ve müneccimlik olarak da adlandırılır. Müneccim, Arapça yıldız anlamına gelen ‘necm’ kelimesinden gelmektedir. Fârâbî’nin verdiği bilgiye göre ilm-i nücûm adıyla anılan iki ilim bulunmaktadır. Bunlardan ilm-i ahkâm-ı nücûm, yıldızların zaman içinde olmuş ve olacak hadiseler hakkında verdiği işaretlerin (delâlâtü’l-kevâkib) yorumlanmasını amaçlar; ilm-i nücûm-i ta‘lîmî adıyla anılan ikincisi ise asıl matematiksel astronomidir. İlm-i ahkâm-ı nücûm rüya tabiri, uğursuz olduğuna inanılan bazı olayları yorumlamak (zecr) ve geçmiş hadiselerden geleceğe dair gizli anlamlar çıkarmak (ırâfe) gibi yöntemlerle gelecekte vuku bulacak hadiselere karşı insanları uyarma sanatından ibarettir.1

Osmanlılar’da ilm-i felek (ilm-i hey’et) ve ilm-i ahkâm-ı nücûm, yani hem astronomi hem astroloji ile ilgilenen müneccimin devlet teşkilâtı içinde yer aldığı dikkati çeker. Bu müessesinin başındaki kişi sermüneccim, sermüneccimân-ı hâssa, sermüneccimîn, reîsülmüneccimîn, başmüneccim gibi isimlerle de anılır. Daha önceki halife ve sultanların sarayında da astronomi ve astroloji konularında kendisine danışılan ve takvim işlerini yürüten bir veya birkaç müneccimin var olduğu, önemli işlerin halledilmesi esnasında onların zâyîçelerine müracaat edildiği ibadet vakitlerinin tesbiti, vergilerin zamanında toplanması ve ziraata ait işlerin düzenli biçimde yürütülmesi için doğru bir takvim hazırlanması işini de üstlendikleri bilinmektedir. Müneccimbaşılığın bir kurum olarak Osmanlı Devleti’nde ne zaman ortaya çıktığı hakkında kesin bilgi yoktur. Bu konuda rastlanan en eski tarihli kayıt II. Bayezid dönemine kadar iner. Ancak takvimlere II. Murad devrinde rastlanması müneccimbaşının bu tarihlerde mevcudiyetine işaret eder. Osmanlı Devleti’nde toplam otuz yedi kişi müneccimbaşılık yapmıştır.2

Müneccimbaşılar ilmiye sınıfından ilm-i nücûma vâkıf kişiler arasından seçilmekte, bu sebeple müderrislik ve kadılık gibi ilmiye vazifelerinde de bulunabilmekteydiler. Müneccimbaşılar arasında vak‘anüvis, hattat, hassa tabibi, muvakkit ve musâhib-i pâdişâhî olanlar yanında hekimbaşılığa yükselenler ve ilmî pâyelerin en yükseği olan Anadolu ve Rumeli kazaskerliği pâyelerini alanlar da olmuştur.3

Müneccimbaşıların asıl görevleri her yıl bir takvim hazırlamaktı. Bunun yanında astronomi ve astrolojiye dair başka vazifeleri de vardı. Takvimler nevruzda hazırlanır, padişah, sadrazam ve diğer devlet ricâline takdim edilirdi. Nevruzdan nevruza kadar olan ayları ihtiva eden takvimler gayet süslü olarak hazırlanmaktaydı. Bunlara o yıl meydana gelecek semavî hadiseler kaydedilirdi. Bazı takvimlerin başında tarihî olaylar ve günler de bulunurdu. Takvimin asıl kısmı cetveller halinde on üç sayfadan oluşurdu. Burada hicrî ve rûmî takvimin günleri, mevsimler ve yapılıp yapılmaması gereken işler yer alırdı. Her yıl ramazan ayından önce imsakiye hazırlanması müneccimbaşıların diğer bir vazifesiydi. İmsakiyeler de önce padişah ve sadrazama, daha sonra diğer devlet ricâline dağıtılırdı. Müneccimbaşıların astrolojiyle ilgili görevleri de bulunmaktaydı. Bu görev, padişahın şahsî işleriyle devlete ait önemli işlerin vaktini belirlemeye yarayan zâyîçe (bir iş için en uygun saati seçme) hazırlamaktı. Buna “eşref-i sâat, sâat-i muhtâr, vakt-i muhtâr, vakt-i sa‘d” da denilirdi. Müneccimlerin en çok zâyîçe hazırladığı konular cülûs, sadrazamın mühür alması, şevval tevcîhatının (önemli memuriyetlere tayin) yapılması, savaş ilânı, ordunun sefere çıkması, donanmanın hareketi, yeni gemilerin denize indirilmesi, devlet binalarının temelinin atılması ve hizmete girmesi, top dökülmesi, yeni dökülen topların deneme atışlarının yapılması, sultan düğünü, çocuk doğumu, has ahır atlarının çayıra salınması ve padişahın bir yere hareketi gibi olaylardır. 4

İstanbul’da bulunan muvakkithânelerin idaresi müneccimbaşılara bağlı olduğu gibi buralara tayin edilecek kişilerin imtihanları da onlar tarafından yapılmaktaydı. Muvakkithânelerin müneccimbaşıların yetişmesinde önemli bir yeri vardır. Müneccimbaşıların çoğu bu makama gelmeden önce muvakkithânelerde çalışmıştır. Diğer taraftan rasathâne ve Mekteb-i Fenn-i Nücûm gibi kurumlar da müneccimbaşının idaresindeydi.5

Osmanlılarda Avrupa’dakilere benzer tarzda eğitim kurumlarının açılması 17. yy.ın ikinci yarısından itibaren başlamış, Tanzimat’ın ilanından sonra artarak devam etmiştir. İşte bu eğitim kurumlarına bir örnek de İstanbul’da açılan Mekteb-i Fenn-i Nücûm’dur.

Mekteb-i Fenn-i Nücûm’un ne zaman açıldığı tam olarak tespit edilememektedir. Mekteple ilgili tespit edilen 22 Eylül 1840 tarihli ilk vesikada okulun ‘müceddeden’ inşa edildiğinden bahsedilmektedir.6 Mekteb-i Fenn-i Nücûm, Mekteb-i Müneccimîn ve Mekteb-i Fünûn-u Nücûm gibi isimlerle bilinen bu mektep, Müneccimbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi (ö.1840) ve müneccim-i sâni Sadullah Efendi’nin gayretleriyle açılmıştır. Osmanlı Devleti’nde astronomi eğitimi için açılan ilk ve tek okul olması sebebiyle büyük öneme sahiptir. 7

Mektebin kuruluşu talebelere takvim yapmayı, Ramazan ayında imsakiye hazırlamayı, vakit tayinini ve astronomi ilimlerini öğrenmek, camilerin ve şehirlerin muvakkit ihtiyacını karşılamak gibi çeşitli amaçlara yöneliktir.

Mekteb-i Fenn-i Nücûm’un müstakil bir binasının olup olmadığı henüz tam olarak aydınlatılamamış bir konudur. İlk yıllarda dersler müneccimbaşının konağında veyahut ders veren hocanın kendi evinde yapılmaktadır. Sadullah Efendi, Müneccimbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi’nin vefatından sonra Sadaret’e yazdığı bir arz ile Sultan II. Mahmud’un ona hediye ettiği sahilhânenin varislerinden alınarak Mekteb-i Fenn-i Nücûm talebelerine ders yeri olarak tahsis edilmesini ve aynı zamanda kendisine bir ev olarak verilmesini istemiştir.8

Kirada oturduğundan ve hayli borç içinde olduğundan bahseden Sadullah Efendi’ye verilen cevapta sahilhânenin Hüseyin Hüsnü Efendi’ye ihsân-ı şahane olarak verildiği, buranın Tencimhane yapılamayacağı ifade edilmiş ve derslik ihtiyacının giderilmesi için Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye binasından bir odanın tahsis edilebileceği, bunun için de Hekimbaşı ile görüşülmesi gerektiği belirtilmiştir.9 Fakat daha sonra Tıbbiye binasında eğitime devam edilip edilmediği bilinmemektedir.

Mekteb-i Fenn-i Nücûm’da Salı ve Cuma günleri tatil olmak üzere beş gün ders yapılmakta idi. Müneccimbaşı ve Müneccim-i Sâni’den başka kimlerin burada ders verdiği vesikalarla ortaya konamamıştır. Takvim yapımının yanında en mühim ders ‘ilm-i mikat’ adı verilen ve muvakkatlerin asli görevi olan namaz vakitlerinin tayinidir. Bu derslerde okutulan kitaplarla ilgili bilgi verilmemiştir.10

Bu mektebin az sayıda talebesi olmuştur. Hatta mektebin ilk yılında dört talebe alınmıştır. Vesikalarda ismi zikredilen bu talebelerin isimleri şöyledir: Ahmed Eşref Efendi, Ahmed Muhsin Efendi, Hasan Efendi, Mehmed Efendi. Bu talebelerden Ahmed Muhsin Efendi, mektebin müdürü Müneccimbaşı Seyyid Sadullah Efendi’nin oğludur. Diğer talebeler gibi takvim yapamayan ve derslere karşı lakayd davranan Mehmed Efendi’nin maaşı ve kendisi mektepten çıkartılmıştır.

Mektep talebeleri, hazırladıkları takvimleri mektebin müdürü olan müneccimbaşı vasıtasıyla padişaha sunarak çeşitli hediye ve in’amlar almaktaydılar. Mektebin ilk yılında dört olan talebe sayısı 1842 yılında altı kişiye çıkmıştır.

Mekteb-i Fenn-i Nücûm’un aylık 5.500 kuruş tahsisatı bulunmaktaydı. Maliye hazinesinden her ay ödenen bu tahsisatın bir kısmı müneccimbaşıya, kalan kısmı ise talebelere aitti. Talebeler aylık 200 kuruş almaktaydı. Eşref ve Muhsin Efendiler yaptıkları takvimden dolayı İstanbul ruûsuna nail olmuşlardır.

Yaklaşık yedi sene eğitime devam eden mektebin kapanış tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Arşivlerde bulunan son belge 11 Mart 1843 tarihlidir. Bu belge, mektebin aylık tahsisatı ile ilgili olup eğitimin devam etmekte olduğunu göstermektedir. 1880 yılında Müneccimbaşı olan Tarsusizâde Osman Kâmil Bey’in yazdığı hal tercümesinde  “mülga Mekteb-i Fenn-i Nücûm’un” biçiminde, mektebin 1845’ten evvel mülga olduğu belirten bir ifade yer almaktadır. 11

Mektebin kapanış sebepleri kesin olarak bilinmemekle birlikte mektebe fazla rağbet olmayışı, müstakil binasının bulmayışı ve ekonomik sorunlar bu durumda etkili olmuştur diyebiliriz.  Mekteple ilgili belgelerin azlığı bu konudaki çalışmaların yetersizliğinin en büyük nedenidir. Yeni çıkacak arşiv belgelerinin ışığında Osmanlı astronomi tarihi açısından önemi büyük olan bu kurum hakkında daha geniş ve aydınlatıcı çalışmalar yapılabilecektir.

 

DİPNOTLAR

Öne Çıkarılan Görsel: “III. Murad’a sunulan  Şehinşahname’de yer alan İstanbul Rasathanesi minyatürü”, Ala ad-Din Mansur-Shirazi, Şehinşahname, 1581

[1] Tevfik Fehd, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm” maddesi, DİA, Ankara 2000, cilt 22, s. 124

[2] Salim Aydüz, “Müneccimbaşı” maddesi, DİA, Ankara 2006, cilt 32, s. 2

[3] Salim Aydüz, a.g.md., s. 3

[4] Salim Aydüz, a.g.md., s. 3

[5] Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi cilt II, IRCICA Yayınları, İstanbul, 1998, s. 268.

[6] BOA, irade-Dahiliye, tarih 25 B 1256, nr. 1015.

[7] AYDÜZ, Salim, Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1993, s. 133.

[8] BOA, irade-Dahiliye, tarih 13 RA 1258, nr. 2826.

[9] BOA, irade-Dahiliye, tarih 13 RA 1258, nr. 2826.

[10] Aydüz Salim, Mekteb-i Fenn-i Nücûm; Nuhoğlu Hidayet (derleyen), Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim Milletlerarası Kongresi Tebliğleri, 12-15 Nisan 1999,   İstanbul, s.342.

[11] Aydüz S., a.g.m., s.345.

Ali Esen
Ali Esen
1987 Çanakkale, Biga doğumlu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı (2010) ve Sosyoloji (2024) bölümlerinden mezun. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Ana Bilim Dalı yüksek lisansı Bilimsel Hazırlık programını tamamladı (2015). Fotoğraf çekme hevesiyle 14 ülkede birçok şehri gezdi. İstanbul’da bir özel öğretim kurumunda Eğitim Yöneticisi olarak çalışmaktadır. İlgi alanları: Osmanlı Görsel Kültürü, Osmanlı Dönemi Fotoğrafçılık ve Sinema, Edebiyat-Sinema İlişkisi, Eğitim Kuramları ve Tarihi, Ekoeleştiri.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak...

Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911)...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...