Tarih Felsefesi ve Metodoloji: Tarihselcilik Nedir?

Tarih:

Bir düşünme biçimi olarak ilk kez Wilhelm Dilthey (1833-1911) tarafından ortaya konan tarihselcilik, tarih ve toplum bilimlerinde önemli bir tarihsel düşünme metodudur. Bu düşünme yöntemi, kendisi gibi aynı derecede önemli olan “tarihsellik” kavramıyla da ayrılmaz bir ilişkiye sahiptir. Aynı zamanda, diğer bir düşünme biçimi olan ve tarihte değişmeyen mutlak yasaların olduğunu ve bu yasaların keşfiyle gelecek hakkında yorumlarda bulunulabileceğini savunan “tarihsicilik” ile de çoğu zaman karıştırılmaktadır.

Bu yazıda, tarihsel düşünme yöntemi olan tarihselcilik, tarihsellik ve tarihsicilik ile ilişkisi bağlamında değerlendirilecek ve tarihselciliğin bir tarih-toplum bilim yöntemi olarak belirgin özellikleri ortaya koyulacaktır. Bu kavramların anlamları hakkındaki kafa karışıklıklarını gidermek için her üç kavram, birbirleriyle olan ilişkisi, benzerlikleri ya da farklılıkları açısından karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.

1. Tarihselcilik ve Tarihsellik İlişkisi

Tarihselcilik insanı çevreleyen tarihselliğin bilgisini elde etmede ‘bütünlük’ peşinde olmayı aynı zamanda bu tarihsel bilgiye ulaşmada göreceliğin kaçınılmaz olduğunu ifade eder. Wilhelm Dilthey tarihselcilik kavramını tarihsel görecelik ile eş anlamlı olarak kullanmış ve doğa bilimlerinin karşısında tin bilimleri için geliştirdiği yeni bilgi kuramını temellendirmek için tarihsel bir düşünme metoduna ihtiyaç duymuştur. Bu konuda Dilthey, tin bilimleri için geliştirdiği yeni bilgi kuramının temeline insanı koymuş ve toplumsal-tarihsel dünyaya ait bilginin hem insanın yaptığı hem de insanı yapan tarihsellikten yola çıkarak “bütüncü” bir anlayışla anlaşılabileceğini ifade ederek tarihselcilik için tarihselliğin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Böylece yeniçağın bilgi kuramında her türlü psikolojik ve tarihsel kimliğinden soyutlanmış olan insanı (özneyi); bilginin ve bilgi kavramlarının açıklanmasında merkeze koymuş ve toplumsal/tarihsel dünyaya ait bilginin ancak insanın bu total kimliğinden hareketle anlaşılabileceğini savunmuştur.

Tarihselcilik metodu tarihsellik terimi olmaksızın anlaşılamaz çünkü Dilthey’in tarihselcilik metodu bağlamında bahsettiği total kimlik tarihsellikten başka bir şey değildir. O, tarihsellik kavramını “yaşama” ve “tinsellik” kavramlarıyla da ifade eder. Ona göre tarihsellik, “bireyin başkalarıyla ilişkilerinin, başkalarıyla karşılaşmalarının bütünüdür”1 ve insan kendisini ancak başkalarıyla bir arada ürettiği bu tarihsellik ortamında kavrayabilmektedir. Bu ortam, insanların kendi koydukları kural, değer ve normlarla çevrili bir dünyadır ve kendi yaratıları olan bu kural ve normlar dünyası daha sonra insan eylemlerini ve düşünce tarzlarını belirlemiştir. İşte, insanlar kendi ürettikleri bu tinselliğe öyle bir gömülürler ki bir süre sonra her şeye bu tinselliğin/tarihselliğin içerisinden bakmaya başlarlar. Bu yüzden tinsellik tarihin ürünüdür aynı zamanda tarihselliktir ve insan bu tarihsellik içinde tutukludur.2 Dolayısıyla toplumsal dünyayı anlamanın yolu öncelikle o dönemi ve o dönem insanını şekillendiren tarihsellik dikkate almaktan geçer. Her dönemin kendi ruhunda saklı olan bu tinsellik, her dönemde ve çağda biriciktir. Sürekli değildir ve tekrar etmez. Tarihselcilik,, bir yöntem olarak her tarihsel dönemi kendine özgü ve biricik olan tinselliği içerisinde bir bütün olarak inceleme imkanı verir. Aynı zamanda tarihselcilik sayesinde tarihçi, tarihsel olayın ardında yatan nedenlerin/anlamların tüm zamanlar için geçerli olmayıp sadece kendi tarihsel dönemiyle sınırlı olduğunu da kabul etmiş olur.

2. Tarihsellik ve Tarihselcilik Kavramlarının Tarihsel Gelişimi

Dilthey’in tarihselcilik yöntemini ortaya koyarken kullandığı tarihsellik/tinsellikile tam olarak neyi ifade ettiğini anlayabilmek için öncelikle onun geçirmiş olduğu tarihsel süreci iyi bilmek gerekir. Tarihsellik, tarih biliminin kullandığı bir terim olarak eski bir geçmişe sahiptir. Hegel, tarihsellik kavramını felsefi anlamda kullanan ilk filozoftur. Ona göre tarihsellik, “tinin tarihsel sürece ‘girdiği’, ‘zamana atıldığı’ olgusudur. Yani, etkin olan tinin kendini açmak için kullandığı bir ortam, tinin görünüşe çıkma formudur.”3 Ancak onun tarihselliği, teolojik güdümlü felsefesinin bir ürünüdür çünkü felsefesinin temeline koyduğu tanrısal aklı insan aklıyla özdeşleştirmiş ve tanrı-öznenin kendisini insan-öznenin tarih içerisindeki faaliyetleri aracılığıyla açığa vurduğunu savunmuştur. Hegel’in felsefesinde insan, tanrının kendi planını gerçekleştirmede kullandığı bir araçtır ve Tanrının kendini tarihe açması da insanın kendini tarihte açmasıdır. Böylece Hegel, özneyi tarihselleştirmekle insanın kendini tanıyabileceği gerçek zeminin tarih olduğunu göstermiş ve felsefeye tarih ve tarihsellik fikrini sokmuştur. Ancak diğer taraftan bu insan-özneye teolojik bir tavırla yöneldiği ve tarihte bir son olduğundan bahsederek bu sonu mutlak özgürlük olarak tanımladığı için de tarihsicilik düşüncesinin önemli isimlerinden biri olmuştur.4

Tarihsellik Hegel’den sonra Dilthey tarafından tekrardan ele alınmıştır. Dilthey, hem insanın yaptığı hem de insanı yapan bir şey olarak nitelendirdiği tinselliğin yalnızca insana ait olduğunu belirtmiştir. Yoksa Hegel’de olduğu gibi tarihselliği yapan ve sonunda onunla özdeşleşecek olan bir tanrısal tin yoktur. Bu kabul insanı tarihte mutlak bir anlam aramaya sevk etmektedir. Hâlbuki Dilthey’e göre tarihte mutlak anlamlar değil sürekli değişmekte olan anlamlar vardır. Dolayısıyla tarihte genel geçerlik aramak amaçsızdır.5

Dilthey, tarihten evrensel yasalar çıkarmaya çalışan her türlü girişime karşı çıkmıştır. Ona göre tarihsel dünyada bütün düşünceler ve eylemler görecelik ifade eder. Bir tarihsel deneyim, bir dönemin kendi tarihselliği içerisinde biricik ve mutlak ilkelere sahip olsa da diğer tarihsel dönemler karşısında görelilik taşımaktadır.6 Bu yüzden insani olan her şey tarihselcilik bilinci ile kendi tarihsel/tinsel bütünlüğü içerisinde anlaşılmaya çalışılmalıdır. Dilthey ile birlikte tarihsel bir düşünme metodu olan tarihselcilik, özellikle Hegel’den sonra çok çeşitli hatta birbirine zıt anlamlı olarak karmaşık bir tanımlanma süreci geçirmiştir.

3. Tarihselcilik ve Tarihsicilik İlişkisi

Tarihsicilik, tarihselcilikten bağımsız bir kavramdır ve bu iki kavram çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanıldığı için sürekli anlam karmaşasına sebep olmaktadır. Bu karışıklığın sebebi, iki kavramın farklı dillerde çeşitli şekillerden tercüme edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden öncelikle tarihselcilik ve tarihsicilik terimlerinin başka dillerde hangi kavramlarla ifade edildiğini ve bu iki kavram arasındaki ayrımın nasıl yapılacağı konusu üzerinde duralım.

Türkçe’ye tarihselcilik şeklinde çevrilen bu kavram Almanca’da “Historismus”; İngilizce’de “Historizm” terimleriyle ifade edilirken; Tarihsicilik kavramı ise Almanca’ya “Historisismus” İngilizce ise “Historisizm” şeklinde kullanılmıştır. Terimlerin sonunda kullanılan “isizm” ve “isismus” ekleri aşırılık ve indirgemecilik anlamları ifade etmektedir. Bu son ekler bir görüş içerisinde aşırı ucu temsil eden, her şeyi tek kaynağa bağlamayı ve her şeyi tek nedenle açıklamayı amaçlayan görüşleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu yüzden historisizm teriminde aşağılayıcı bir vurgu olmakla birlikte historizm kavramında böyle bir anlam yoktur.7

Tarihsicilik, tarihe büyük önem atfetmek demektir ancak insan hayatının doğasını anlıyormuş gibi görünerek özgürlüğü ve insan hayatının kendi yaratıcılığını yok etmek anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, tarihsel bir dönemi anlamaya çalışırken o dönemin yaygın kabul görmüş anlamları dışında başka anlamların varlığını kabul etmemektir. Aynı zamnada bu terim, insan eylemlerinin yahut tarihsel bir olayın belirli anlamlara(kurallara, değerlere ve normlara) bağlı olarak gerçekleştiğini ve bu anlamlar dışında insan eylemlerini/tarihsel olayları belirleyen başka anlamların yokluğunu da savunmaktır. İnsanın tüm hayatının sürekli bir ruha sahip olduğunu söyleyip tarihin insana ve insan kaderine yön verdiğini iddia etmektedir.8

O halde, Tarihselcilik ve Tarihsilik kavramları arasındaki ayrımı daha net çizebilmek için Tarihsicilik kavramının tarihsel gelişimine kısaca göz atalım.

4. Tarihsicilik Kavramının Tarihsel Gelişimi

20.yüzyılda Erich Rothacker, tarihsiciliği doğa dünyasında olduğu gibi tarihsel dünyayı da mutlak ilkelerle kavramaya çalışan bir natüralizm olduğunu belirterek onu tarihselcilik kavramından ayırır.9 Ancak Rothacker’in tarihsicilik kavramını kullanması tarihselciliğin de bir tür tarihsicilik olduğu şeklinde düşünülmüş ve bu iki kavram birbirine karıştırılmıştır. Bu iki kavram arasındaki bulanıklığı gidermek amacıyla Ernst Troeltsch, iyi tarihselcilik ve kötü tarihselcilik şeklinde iki farklı tarihselcilikten bahsetmiştir. İyi tarihselcilik, Dilthey’in tin bilimleri için önerdiği tarihsel düşünme yöntemidir. Kötü tarihselcilik ise, “insan hakkındaki tüm bilgi ve düşüncemizin tarihsel olduğunu ve insanı ancak bu haliyle anlamak gerektiğini” iddia eden tutumdur.10 Aynı zamanda tarihsel dünyada belirli tarihsel ya da evrensel yasalar olduğuna inanmaktır. Bu özelliğiyle tarihsicilik kavramına karşılık gelen kötü tarihselcilik, bir tarihsel döneme özgü mutlak ilkeleri tüm tarihsel dönemler için geçerli olduğunu kabul ederek geleceği kapsayan kehanetlerde bulanmaktır.11

Bu tarihsicilik fikri, insan eylemlerinde ve tarihsel dönemler hakkında geleceğe dair ön deyi ve kehanetlerde bulunmaya neden olmaktadır. Doğa biliminin yaptığı gibi tarihsel alanda da genel geçer yasaların olduğunu ve buna bağlı olarak gelecek hakkında yorumlar geliştirmek kadercilik ve kehanetçiliktir.12 Halbuki tarihsel/toplumsal dünyada, doğa bilimlerinde olduğu gibi mutlak nedensellikler aramak ve insanların bir kurala, bir ilkeye uygun eylemlerde bulunduğunu söylemek sadece bir olasılıktır. Çünkü toplumsal dünyayı üreten ve değiştiren özgür irade sahibi olan insanın kendisidir. Dolayısıyla tarihsel ve toplumsal dünyada görecelik aramak insan özgürlüğü için gereklidir. Bu yüzden Dilthey’in tarihsel bilgiye ulaşmak için ortaya koyduğu tarihselcilik yöntemini tarihsicilikten çok ayrı düşünmek gerekmektedir.

Sonuç olarak, Tarihselcilik, tarihsellik ve tarihsicilik kavramları, kullanıldıkları dönemlere ve çalışma alanlarına göre, aynı ya da benzer anlamlar taşımaktadırlar. Çoğu zaman bu kavramlar birbirlerinin yerlerine kullanılmasına rağmen aslında her biri farklı anlamlara sahiptir. Özellikle tarihselcilik kavramının tarihsellik kavramı olmaksızın anlaşılamayacağı belirtmek ve tarihselcilik/tarihselci düşünme metodunun bu kavram üzerine temellendirildiğini bilmek her iki terimin ne ifade ettiğini kavramamız açısından çok önemlidir. Bu iki kavram bu derece yakın olmasına karşın tarihi tek bir nedenle açıklamaya çalışan tarihsicilik teriminin de bu özelliğiyle diğer iki kavramdan ayrıldığı yine aynı öneme sahiptir.

DİPNOTLAR

1. Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, Notos Kitap, III. Basım, Ekim, 2016, İstanbul, s. 196.

2. Doğan Özlem, Bilim felsefesi, İnkılâp Kitabevi, 2003, Ankara, s. 110.

3. Özlem, Tarih Felsefesi, s. 209.

4. Doğan Özlem, “Felsefeden Hermeneutiğe Geçiş Yolu olarak Tarihselcilik”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde verdiği konferansın metnidir, 19.03.1999, s.

5. Özlem, Tarih Felsefesi, ss. 209-210.

6. Doğan Özlem, Tarihselci Gelenek (Dilthey, Weber, Gadamar), Notos Kitap, Şubat, 2018, İstanbul, s. 32.

7. Özlem, “Felsefeden Hermeneutiğe Geçiş Yolu olarak Tarihselcilik, s. 136.

8. Rıza Bakış ve Eyüp Alsancak, “Karl Popper’in Tarihsicilik Eleştirisi”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Sayı: 1, Haziran, 2016, s. 97.

9. Özlem, Tarih Felsefesi, s. 224.

10. Özlem, Tarih Felsefesi, s. 225.

11. Özlem, Tarih Felsefesi, ss. 225-226.

12. Özlem, Bilim Felsefesi, ss. 128-129.

Elif Çekici
Elif Çekici
Dokuz Eylül Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri alanında (Dinler Tarihi) doktora yapıyorum. Dinler arası ilişkiler, Roma Katolik Kilisesinin diğer dinlerle ilişkisini özellikle de günümüz papası Papa Francis’in papalığında Katolik-Müslüman İlişkilerini araştırıyorum. Aynı zamanda Uşak-Eşme Şehit Adem Çiftçi Çok Programlı Anadolu Lisesinde 6 yıldır Din Kültür ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Dokuz Eylül Üniversitesi, ilahiyat bölümünden mezun olduktan sonra, aynı üniversite’de Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim alanında Yüksek Lisansımı tamamladım. Tez çalışmamı, “II. Vatikan Konsili Belgeleri: İçerikleri, Oluşum Süreçleri ve Tartışmalar” başlıklı konu üzerine yaptım. İngilizce, İspanyolca ve Arapça dillerini biliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar

Yazar Olmak İstiyorum

Yeni ve güçlü akademik kadromuzla yayın hayatına başlayan Republica, Sosyoloji, Felsefe, Tarih ve Politika alanlarında kalemini konuşturmak isteyen yazarlara kapılarını açıyor!

İlgini Çekebilir
SOCIUS

Neoliberalizmin Temel Argümanlarını Yeniden Düşünmek: Hayek’in İnsan ve Toplum Tasarısı Gölgesinde Günümüz Toplumu

Bu yazıda Hayek’in ünlü Bilginin Toplumda Kullanımı makalesinin bilgiye...

Kadın ve Cinsel Mitler: Yanlış İnanışların Gölgesinde

Cinsellik, insan yaşamının doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Merak...

Emek ve Kimlik Sömürüsü: Karl Marx ve Jacques Rancière’den Hareketle Faşizmi Politikadan Atmak

Emek sömürüsü, işçi sınıfının üretimdeki merkezi rolünü görünmez kılarak...

Feminist Felsefe Nedir? Stanford Encyclopedia of Philosophy (Türkçe)

Bu yazı Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin feminist felsefe bölümüne giriş...