“Ciddi meseleler, ciddi adamlar arasında konuşulur.”
Bu söz, 20. yüzyıl ortası Britanya dış siyaset geleneğinin bir özeti gibidir. Diplomasi çoğunlukla gri takımlar, tokalaşmalar ve ağır dosyalarla yürüyen bir erkekler kulübü olarak tahayyül edilir. Kadınlar ise ya içeride sessizce izleyici ya da dışarıda tamamen yok sayılan figürlerdir. Peki ya bu “ciddi meseleleri” şekillendiren bir kadın olmuşsa?
Gertrude Bell’in hikâyesi tam da bu çatlağa yerleşir. Ne seçilmiş bir temsilciydi ne de resmi unvanları vardı. Ancak Irak’ın sınırlarını çizen haritalarda onun kaleminin izi vardır. O, İngiliz İmparatorluğu’nun en kritik dönemlerinde Doğu’ya dair bilgi üretmiş, bu bilginin siyasi tahakkümle nasıl iç içe geçtiğini yaşamış bir kadındı. Bell’in hem bilgi üreticisi hem de karar verici olarak Osmanlı sonrası Orta Doğu’daki rolü, kadınların dış politikada nasıl özneleştiğini göstermekle birlikte, feminist politikanın eleştirel gelişimini anlamak için de önemli bir örnek sunar.
Bu yazımda, Bell’in Doğu’ya dair bilgi üretimi ile Conrad’ın imparatorluk eleştirisi arasında nasıl bir yankılanma olduğuna yanıt arayarak, kadınların güç, bilgi ve temsil ilişkilerindeki yerini farklı bir perspektiften yeniden değerlendireceğim. Geçmişin emperyal anlatılarını yalnızca eleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda bugünün dış politika dinamiklerine Gertrude Bell’in politik mirası ve Joseph Conrad’ın Heart of Darkness (1899) romanı ile birlikte analiz ederek, Batılı kadın diplomat figürünün oryantalizmin kalbindeki çok katmanlı yerini sorgulayacağım. Bu kapsamda, feminist dış politikanın yüzeysel söylemlere indirgenmeden, etik ve yapısal dönüşüm yaratma kapasitesine odaklanacağım.
1. Bir Kadın, Bir Harita, Bir Emperyal Anlatı
Dış politika tarih boyunca erkek egemenliğinin en katı kurumsal alanlarından biri olmuştur. Ancak bu alanı ilk kez dönüştürenlerden biri bir kadındı: Gertrude Bell. O, yalnızca sınırları değil, aynı zamanda Batı’nın Doğu’ya bakışını şekillendiren sembolik haritaları da çizen kişiydi.
Bell’in modern Irak’ın kuruluş sürecinde, sınırları şekillendirme, kabile liderleriyle ilişkiler kurma ve devlet yapısını biçimlendirme gibi alanlarda oynadığı rol dikkat çekicidir. Middle East Institute tarafından hazırlanan bir çalışmada da vurgulandığı üzere, Bell sadece İngiliz yönetiminin bir uzantısı değil, aynı zamanda yerel aktörlerle kültürel bir köprü kuran bir figürdü (1). Dönemin erkek egemen diplomasi sahnesinde kadınların neredeyse hiç yer almadığı düşünüldüğünde, Bell’in etkisi uluslararası ilişkilerde kadınların tarihsel temsili bakımından da anlamlıdır. Bu durum, kadınların dış politika alanında uzun süre görünmez kılındığı yapısal eşitsizliklerin bir yansıması olarak okunabilir.
Gertrude Bell’in Orta Doğu’daki konumu, sadece bir İngiliz yöneticisi ya da casusu olmakla açıklanamayacak kadar çok katmanlıdır. Yerel aşiretler ve liderlerle kurduğu bağlar, onu dönemin sömürgeci stratejilerinde vazgeçilmez bir arabulucu hâline getirmiştir. Middle East Institute tarafından yayımlanan analizde de belirtildiği gibi, Bell bu ilişkiler ağı sayesinde yalnızca bir dış politika temsilcisi değil, aynı zamanda “kültürel bir köprü” haline gelmiştir. Onun etnografik gözlemci kimliği, bölgesel dinamikleri anlamadaki yetkinliği ve yerel yapılarla kurduğu derin diyalog, sömürge yönetiminde stratejik bir değer kazanmasına neden olmuştur (2). Bu durum, Bell’in tarihsel figürünü “medeniyet taşıyıcısı” olarak yücelten klasik anlatıların ötesine geçerek, onun çok katmanlı politik ve kültürel pozisyonunu yeniden düşünmemize olanak tanır.
2. Heart of Darkness: Sessiz Kadınlar, Konuşan Erkekler
Joseph Conrad’ın Heart of Darkness adlı eseri, emperyalizmin karanlık doğasını metaforik bir anlatımla gözler önüne sererken, bu karanlığın ortasında kadınların neredeyse hiç görünmediği bir anlatı sunar. Marlow’un anlatısında Avrupa’daki “naif” kadınlar sadece temsili figürlerdir. Doğu’nun kadınları ise tamamen suskundur. Roman boyunca konuşanlar hep erkektir; sömürgeleştirenler de sömürüyü eleştirenler de.
Bu suskunluk feminist kuram açısından tesadüfi değildir. O dönem edebiyatında kadınlar ya ideal ya da tehdit olarak yer bulur. Romanın kadın karakterleri ya saf ve bilgisiz Avrupalı kadınlar ya da adı bile geçmeyen “yerli” figürlerdir. Bu yokluk, o dönemin emperyal politikalarında kadınların özne olarak yer alamayışının edebi bir izdüşümüdür.
Ancak Gertrude Bell, bu kurguya meydan okuyan bir figürdür: O, konuşan, karar veren, sahada bulunan bir kadındır. Bir anlamda Heart of Darkness’ın dışladığı kadın figürünü tarihin gerçek sahnesine yerleştirir.
Gertrude Bell’in varlığı, doğrudan sorgulayan bir örnektir. Çünkü Bell, erkek egemen diplomatik yapının içinde yer alırken aynı zamanda bu yapının dışında duran, yerel halklarla empati kurabilen ve kültürel olarak çok katmanlı bir temsil biçimini mümkün kılan bir aktördür. Bu anlamda Bell, Heart of Darkness’ın kadraja almadığı feminist varoluşun ta kendisidir. Bell, dönemin eril bilgi üretim sisteminin merkezine sızmış, saha deneyimiyle bölgesel politika üzerinde belirleyici rol oynamış bir kadındır. O, Heart of Darkness’ın sessiz kadınlarını bozan, dışlanan kadın figürünü tarihin gerçek sahnesine yerleştiren bir aktördür. Bell’in sahada bulunması, siyasi karar mekanizmalarına katılması ve kültürel bilgi üretimindeki etkinliği, Conrad’ın karanlık ve eril anlatısını kıran tarihsel bir karşı-anlatı oluşturur. Conrad’ın romanında yer bulamayan kadın özne, Bell ile birlikte gerçek hayatta sahaya inmiş, bilgi üretmiş ve karar alıcı pozisyonlarda yer almıştır.
3. Gertrude Bell: Tarihte Erkeklerin Arasında Konuşan Bir Kadın
Bell’in hem akademik çalışmaları hem de politik raporları onun dış politika alanındaki özgün konumunu gösterir. 1917’de kaleme aldığı bir mektubunda şöyle der:
“Her zamanki gibi kapsamlı bir siyasi planı önemsemeden bu işe atıldık. Bunu bir askerî işgal olarak ele aldık ve şu anda ordu tarafından yönetiliyor…”
Bu cümleler, Bell’in yalnızca bilgi taşıyan değil, bilgi eleştiren bir özne olduğunu gösterir. Bir kadın olarak, askeri ve bürokratik erkekteki eksiklikleri görebilmiş; bölgeyi anlamaya çalışan entelektüel bir duyarlılıkla yaklaşmıştır. Onun tarihsel rolü feminist dış politika açısından bir kırılma noktasıdır: Bell, kadınların da uluslararası siyasette aktif bilgi üreticisi olabileceğini gösteren öncülerdendir.
Bunun yanısıra, Bell’in bıraktığı miras yalnızca bir dizi sınır çizimi ya da istihbarat raporundan ibaret değildir. Onun figürü, Batı’nın Doğu üzerindeki bilgi üretimi, yönetimi ve yeniden tasarımı sürecinde kadınların nasıl aktif rol alabildiğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Bu yönüyle Bell’in temsili, günümüz Batılı kadın diplomatlarının bölgesel müdahalelerde oynadığı rolleri anlamak açısından da bir başlangıç noktası sunar.
4. Feminist Dış Politika: Bell’in Mirasıyla Yüzleşmek
Bugün “feminist dış politika” kavramı yalnızca kadınların temsili değil, dış politikanın kendisinin dönüşmesi anlamına gelir. Hillary Clinton’un 2009’da başlattığı “Smart Power” yaklaşımıyla ivme kazanan bu anlayış, İsveç (2014), Kanada ve Almanya gibi ülkelerde devlet politikası hâline gelmiştir. Amaç, dış politikada şeffaflık, eşitlik ve sürdürülebilirlik gibi feminist ilkeleri yerleştirmektir.
Bu politikalar eleştiriden muaf değildir. Bazıları feminist dış politikanın sadece bir “etik vitrin” olduğunu öne sürer. Ancak bu yazı, aksine feminist dış politikanın yapısal dönüşüm yaratma potansiyelini savunur. Gertrude Bell’in geçmişte temsil ettiği güç, bugün kadınlar tarafından daha eşitlikçi, katılımcı ve duyarlı biçimde yeniden tasarlanabilir.
Bell’in çizdiği haritalar, sadece coğrafi sınırları belirlemekle kalmaz; aynı zamanda zihinsel ve kültürel sınırları da şekillendiren güçlü bir sembol olarak işlev görür. Bu haritalar, Batı’nın Doğu’yu nasıl algıladığına dair kalıplaşmış anlayışları ve önyargıları somutlaştırır. Dolayısıyla, Bell’in haritaları, sadece fiziksel toprakların değil, aynı zamanda “bilgi iktidarının” da bir izdüşümüdür. Bu zihinsel sınırlar, Doğu’nun karmaşıklığını tek bir çizgide basitleştiren ve böylece sömürgeci tahakkümün devamını kolaylaştıran epistemik kısıtlamalar yaratır. Feminist dış politika, tam da bu tür sınırları sorgulamak ve dönüştürmek üzere ortaya çıkar.
Ancak burada en belirleyici ayrım, Bell’in faaliyet gösterdiği dönemde kadınların dış politika alanında ancak nadiren ve istisnai olarak varlık gösterebilmiş olmalarıdır. Bell, hem bölgesel dinamikleri kavrayan bir entelektüel ve gözlemci hem de bu bilgiyi emperyal stratejilerin hizmetine sunan aktif bir aktör olarak konumlanmıştır.
Gertrude Bell, Irak’ı birleştirme sürecine dair idealist vizyonunu şu sözlerle dile getirir:
“Ah, eğer bunu başarabilirsek… şu ateşli gençleri ve Şii karanlığının temsilcilerini aynı ipte toplayabilirsek… onları birlikte çalışmaya ikna edebilirsek… ne büyük bir iş olurdu bu. Gözümde hayaller canlanıyor, içimde rüyalar yeşeriyor” (Bell, 1927).
Kendi ifadelerinde ortaya koyduğu, Irak’ı farklı toplumsal grupları “aynı ipte toplayarak” birleştirme arzusu, onun idealist bir “medeniyet taşıyıcısı” olarak hem bölgeyi anlama çabasını hem de bu bilgiyi emperyal stratejiler için kullanma pratiğini gösterir. Bu çerçevede, modernleşme ütopyasının sömürgeci yönetimlerin karmaşık siyasi pratiklerini yansıtan çift yönlü konumu da açığa çıkar. Bu çelişkili pozisyon, Bell’in dış politika sahnesinde yalnızca istisnai bir kadın figür olmanın ötesinde, erkek egemen ve sömürgeci yapılar içinde biçimlenen karmaşık, çok katmanlı ve sorgulanmaya açık bir özne olduğunu gösterir.
Feminist dış politika yaklaşımı, kadınların niceliksel temsiliyetini aşmakta; güç ilişkilerinin yeniden yapılandırılması, bilgi üretim süreçlerinin demokratikleşmesi ve dış politikanın normatif olarak adalet temelinde yeniden inşasını hedefleyen yapısal bir dönüşüm çabası olarak biçimlenmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, Bell’in çizdiği haritaların simgelediği epistemik ve politik sınırlar, günümüz feminist dış politika aktörleri tarafından sistematik bir eleştiriye tabi tutulmakta ve aşılmaya çalışılmaktadır. Böylelikle kadınlar, dış politika sahnesinde istisnai konumlarından çıkarak, alanı kökten dönüştürmeyi amaçlayan güçlü, kolektif ve yapısal bir hareket olarak yeniden tanımlanmaktadırlar.
5. Karanlığa Işık Tutan Kadınlar
Gertrude Bell’in mirası, feminist dış politika için yalnızca tarihsel bir referans değil, aynı zamanda bir uyarıdır. Kadınların uluslararası siyasete katılımı sadece temsil meselesi değil; ahlaki, yapısal ve etik bir dönüşümün taşıyıcısı olmalıdır. Joseph Conrad’ın romanı, kadınların dışlandığı ve susturulduğu sömürgeci anlatının içinden konuşur. Gertrude Bell ise, bu sessizliğe karşı tarihsel bir itirazdır. Bugün feminist dış politika hem bu sesi sahiplenmek hem de dönüştürmek zorundadır.
Bu dönüşüm, Batı’nın Doğu’ya dair kurduğu üstünlük söylemini yıkmadan mümkün değildir. Gerçekten eşitlikçi bir dış politika yalnızca kadınların katılımı değil, aynı zamanda bölgesel halkların sesini dinlemeyi ve birlikte karar almayı içerir.
Gertrude Bell’in mirası yalnızca tarihsel bir figür olarak değil, kadınların dış politika sahnesindeki özneleşme mücadelesinin sembolü olarak da okunmalıdır. Bell’in döneminde kadınların bilgi üretimine ve karar alma süreçlerine erişimi sınırlıydı; bugün ise feminist dış politika söylemleri bu engelleri aşmaya ve yeni kavramsal araçlar geliştirmeye odaklanmaktadır.
Feminist dış politika yalnızca kadınların temsiliyle kalmayıp, güç ilişkilerini sorgulayan ve yerel aktörlerin sesini yükselten daha kapsayıcı bir anlayışı hedefler. Böylece Bell’in çizdiği haritaların gölgesinde başlayan dönüşüm, kadınların uluslararası siyasette yorumlayıcı adaletsizliklere meydan okuyarak deneyimlerini görünür kılmalarına olanak tanır. Gertrude Bell’in bu görünürlüğü, çizilmiş sınırları sorgulamak ve dönüştürmek için feminist dış politikanın önünde hem bir uyarı hem de bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Özetle, kadınların dış politikadaki temsiliyetini artırmak, deneyimlerin kavramsal olarak anlaşılması ve dile getirilmesi için yeni yollar aramakla mümkün olabilir; bu süreç küresel adalet arayışının vazgeçilmez bir parçasıdır.
Kaynakça
(1) Middle East Institute, Gertrude Bell: New Documentary Sheds Light on the Woman Who Helped Shape Iraq, 2021.
(2) Ibid.
Conrad, Joseph. Heart of Darkness. Penguin Classics, 2007.
Bell, Gertrude. The Letters of Gertrude Bell. Edited by Lady Bell, Ernest Benn, 1927.
Enloe, Cynthia. Bananas, Beaches and Bases: Making Feminist Sense of International Politics. University of California Press, 2014.
Aggestam, Karin, and Annika Bergman Rosamond. “Feminist Foreign Policy: A New Way of Doing Foreign Policy?” Politics & Gender, vol. 12, no. 3, 2016, pp. 567–575.
Clinton, Hillary. “Remarks on Smart Power,” Center for Strategic and International Studies, 2009.
Yazar: Didem Kuzu , Alan: Edebiyat / Tarih / Siyaset Teorisi