Eric J. Sharp – Dinler Tarihi :Tarihsel Bir Anlatı

İngiliz Din Fenomenolojisi Ekolü’nün önemli temsilcilerinde olan Eric J. Sharpe, akademik kariyeri boyunca din fenomenolojisi ve mukayeseli dinler tarihi alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Bu katkılardan biri de nitekim kaleme aldığı Dinler Tarihi: Tarihsel Bir Anlatı isimli eseridir. Sharpe, bu eserinde dinlerin kökeni, gelişimi ve insan toplulukları üzerindeki etkileri konusunda kapsamlı ve teorik bir inceleme sunar. Kitap, tarihi, sosyolojik, fenomenolojik ve kültürel açıdan din olgusunu ele alarak, dinlerin dinamik ve çok boyutlu yapısını anlamayı amaçlar. Dinler tarihi konusunda nesnel ve analitik bir yaklaşım benimseyen Sharpe, dinleri insan yaşamındaki merkezi rolü, toplulukların kimliklerini, değerlerini ve davranışlarını şekillendiren bir olgu olarak değerlendirir ve dinleri bireylerin varoluşsal sorularına cevap aradığı bir alan olarak görür. Bunun yanı sıra Sharpe, dinlerin evrensel dini deneyimlerine hitap eden ortak unsurların kültürel bağlamlardaki anlam farklılıklarına da değinir. Ona göre din, aktüel ve çevresel faktörlerle etkileşim halinde olduğundan geçişgen bir forma sahiptir. Bu da tarih içerisinde inanç çeşitliğinin oluşmasına neden olmuştur. Farklı coğrafyalarda bulunan bu inanç çeşitliliği Sharp’ı din kavramını yeniden tanımlanması gerektiği fikrine iter. Sharp, bu eseriyle okurlara dinin yalnızca teistik inançlarla sınırlı değil, aynı zamanda felsefi düşünceler, ahlaki değerler ve sembolik sistemleri de içerebileceğini gösterir.
Mircea Eliade – Dinler Tarihine Giriş

Mirceal Eliade (1907-1986), Romanyalı bir din tarihçisidir. Dinler tarihi ve din fenomenolojisi alanında yaptığı önemli katkılarıyla bilinir. Eliade, yaptığı çalışmalarda özellikle dini deneyim, kutsal ve profan (kutsal dışı) arasındaki ilişkiyi, mitler ve ritüeller gibi kavramları inceler. Bu incelemeleri yaptığı çalışmalarından biri de Dinler Tarihine Giriş isimli eseridir. Eliade bu eserinde, dinin ne olduğunu ve hangi aşamalarda bir din tarihinden bahsedebileceğini sorgular. Eliade bu sorgulamalarını ritüeller ve mitler üzerinden yapar. Dolayısıyla çeşitli mitlerdeki gök, su, yer, bitki, güneş, dağ, hayvan ve taş gibi doğa fenomenleri esas alır. O, bu doğa fenomenlerinin sadece nesne olarak değil, kutsal olanın bu nesnelerde kendini ifşa ettiği (hiyerofani) için önemli olduğunu vurgular. Bununla birlikte günümüzde büyük kurumsal dinlerdeki kii benzer inanç unsurları ve sembolleri kadim inançlarla eş zamanlı olarak ele alır ve inanç unsurlarının ilksel formunu ortaya çıkarmaya çalışır. Bunun yanı sıra Eliade, dini fenomenleri sadece tarihsel veya sosyolojik bir bakış açısıyla değil, aynı zamanda fenomenolojik ve antropolojik bağlamlarıyla da anlamamız gerektiğini savunur. Yoğun kavram ve karşılaştırma yönteminin kullanıldığı bu eser, didaktik ve ansiklopedik bir anlatıma sahiptir.
Edward Evans – Pritchard – İlkellerde Din

Edward Pritchard, sosyal antropoloji alanında önemli isimlerden biridir ve İlkellerde Din adlı eserinde, “ilkel” toplumların dini inanç ve uygulamalarını 19. yüzyılda geliştirilen çeşitli din kuramları çerçevesinde inceler. Pritchard, pozitivist ve evrimci yaklaşımlarından etkilenen din kuramcılarının dine ve “ilkel” topluluklara yönelik yaklaşımlarının yetersiz olduğunu savunur. İlerlemeci tarih anlayışının bir sonucu olarak inançlar, toplumlar ve kültürler “ilkel” ve “gelişmiş” şeklindeki ikili dikotomiye tabi tutularak değerlendirilmiştir. Bu da antropologların ve din bilimcilerinin ilkel toplulukların inançlarını objektif bir şekilde ele almanın önünü büyük oranda engellemiştir. Pritchard, yerlilerin inançlarını tanımlayabilmek için öncelikle onların kullandığı kelimelerin zihnimizde ne ve nasıl canlandığı önemli olduğunu söyler. Zira, doğa yasası kavramına sahip olan bir zihin, doğaüstü terimiyle bir neden sonuç ilişkisi kurması zor olabilir ancak inanan için bu çok ayrı anlama gelebilir. Pritchard, bu eseriyle hem psikolojik hem de sosyolojik din kuramlarını, dönemin akademisinde hâkim olan düşünce akımlarını göz önünde bulundurarak eleştiriye tabi tutar. Ayrıca o, dinlerin kökeninin araştırılması iyi bir bilimsel yöntem olmadığını özellikle vurgular.
Brian Morris – Din Üzerine Antropolojik İncelemeler

Brian Morris, bu eserinde Hegel, Marx, Freud, Müller, Tylor ve Frazer gibi klasik düşünürlerden günümüz antropologlarına ve din bilimcilerine kadar geniş bir yelpazedeki düşünürlerin din anlayışlarını derinlemesine inceler. İndirgemeci din teorilerine yönelik olumsuz jargondan uzak şekilde yazılan bu eser, söz konusu öncü düşünürlerle onları izleyen tanınmış pek çok sosyal bilimcilerinin ve düşünce ekollerinin – Jung, Malinowski, Radcliffe-Brown, Eliade Levi-Strauss, Evans-Pritchard, Turner, Geertz,…- dinsel fenomenlerle ilgili açıklamalarını tartışmaya açar. Evrimci, işlevselci ve yapısalcı gibi farklı kuramsal çerçeveleri bir araya getiren Morris, dinlerin tek bir teori ile açıklanamayacağını, şu ana kadar geliştirilen din kuramlarının dinin farklı açıdan anlaşılmasında büyük katkılarda bulunduğunu savunur. Din kavramının etraflıca ele alındığı bu eser, din bilimlerinde çalışma yapanlar ve dinler tarihine giriş okumaları yapmak isteyenler için kılavuz niteliğindedir.
Claude Levi Strauss – Mit ve Anlam

Claude Levi Strauss’un çalışması, CBC Radyosu’nun Ideas disizinde, Aralık 1977’de yapılan uzun bir söyleşinin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu kitap, mitlerin fonksiyonu üzerine yapısal bir çözümleme yapar. Strauss, yapısalcılık pespektifinden mitlerin insanların evrensel düşünme biçimlerini ve kültürel yapıları arasında bir ilişki kurar. Bunu yaparken dilbilimsel yapısalcıktan yola çıkarak mitlerin dil ve anlatı yapısı çerçevesinden kolektif zihin yapımızı inceler. Bunun yanı sıra kitap, mit ile tarih arasındaki ilişkiye de değinir. Modern dönemde mitolojinin anlamsız ve tuhaf olduğu yönündeki kanının, modern bilim insanlarının yarattığı bir çeşit mit olduğunu ileri sürer. Hatta günümüzde tarihin mitolojinin yerini aldığını ve onunla aynı işlevi gördüğünü iddia eder. Nasıl ki tarihi belgeler, geçmişi, şu anı ve geleceğe dair bir bağlantı kurmamızı sağlıyorsa, yazısız ve belgesiz toplumlar için de mitoloji benzer işlevi görmektedir. Mitlerin hayatımızda hala mevcut olduğunu, bunu şiir ve müziklerimizde görebileceğimizi dile getiren Strauss, Batı uygarlığında Fresvobaldi, Bach, Mozart, Beethoven ve Wagner gibi büyük sanatçılarının kariyerini zirveye ulaştıran ana unsurunun mitolojik temaların olduğuna dikkat çeker ve bu sanatçıların temaların mitolojik bir çözümlemesini yapar. Bu eser küçük hacimli olmasına rağmen mitoloji çalışmalarında önemli bir referans noktasıdır.
Mirceal Eliade – Mitlerin Özellikleri

Mircea Eliade, bu eserinde mitlerin özelliklerini ve temel fonksiyonlarını detaylı bir şekilde incelemektedir. Kitaba öncelikle mitin tanımını yaparak başlar. Eliade, mitlerin kurmaca veya uydurma olmadığının, arkaik toplumlarda anlaşıldığı şekliyle “kutsal gelenek, kutsal öykü, en eski vahiy” olarak anlamak gerektiğinin altını çizer. Özellikle bilimin gelişmediği dönemlerde mitler, insanların nerden geldiğini, evrenin ve canlıların nasıl oluştuğunu, doğada meydana gelen olayların arkasında yatan nedeninin ne olduğu sorulara cevap verir. Arkaik insanlar, evrenin ve canlıların nasıl oluştuğunu anlatan “kozmogonik mitler”den yola çıkarak birtakım şamanik ritüeller oluşturduğunu ve bu ritüeller varlığın başlangıç zamanına eşlik ettiğine inanır. Burada Eliade, arkaik toplumun zaman algısının modern toplumun lineer zaman algısına göre “döngüsel” olduğuna dikkat çeker. Ayrıca Eliade, bu kitapta arkaik toplumlarda sık görülen bir tanrı anlayışından bahseder ve bu tanrı anlayışını “Deus Otius” olarak nitelendirir. Bu tanrı, arkaik toplumlarda kendini bildik görünümünün dışında gösterdiğinde gündelik hayattan ve toplumun hafızasından silindiğini söyler. Bunun yanı sıra Eliade, günümüz insanların mitlerin olmadığı yönündeki anlayışın yanlış olduğunu savunur ve eserinde Hırsityanlık dininin birtakım pagan inanışlara ait mitsel çözümlemelerine de yer verir.
René Girard – Şiddet ve Kutsal

Girard’ın Şiddet ve Kutsal isimli eseri, şiddetin toplumsal yapılardaki rolünü ve kutsallıkla olan ilişkisini inceleyen çığır açıcı bir çalışmadır. Girard, şiddeti toplumların temel bir unsuru olarak görür ve bu şiddeti kontrol altına almak için kurulan sistemlerin din ve kültürleri nasıl şekillendirdiğini ortaya koymaya çalışır. Çalışmasında mit, ritüel, günah keçisi gibi kavramları ele alır ve insan doğasında tekrar eden davranışları piskolojik, mitolojik ve antropolojik bir düzlemde derinlemesine bir analiz yapar. Girard, kutsal ile insan arasındaki ilişkiyi “mimetik arzu” ile açıklar ve teorisini bu kavram üzerinden inşa eder. Mimetik arzu anlayışına göre, insanların bağımsız arzuları olamaz ve insanlar başkalarının arzularını kopyalayarak hayatta ve toplumda var olmaya çalışır. Bu durum kaçınılmaz olarak rekabeti ve şiddeti doğurur. Bu şiddeti kontrol altına alabilmek veya yönlendirebilmek için de bir “günah keçisi” seçilir. Toplumlar, tüm bu öfkeyi kurbana yönlendirerek bir tür toplumsal sağaltım yapar ve bir arada kalmaya çalışır. Girard, günah keçisi mekanizmasınının kutsallığının doğuşuyla yakından ilişkili olduğunu belirtir. Mitleri de şiddet dolu çatışmalarının saklı olduğu ve toplumun kendisini yücelttiği günah keçisi/kurban mekanizmasını haklı gösteren hikâyeler olduğunu savunur. Bu anlamda, mitler kültürel bellekte hem şiddeti aktarır hem de saklama görevi görerek toplumlarının devamını sağlamasına hizmet ettiğini söyler. Girard, bu günah keçisi mekanizmasının modern toplumlarda ayrımcılık, ötekileştirmei linç kültürü gibi olgularla kendini gösterdiğini ifade eder.
Kürşat Demirci – Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş: Tanrılar, Ritüel, Tapınak

Bu eser, Mezopotamya bölgesinde gelişen büyük uygarlıkların (Sümer Akad, Babil ve Asur) eski dini inançları ve işlevleri üzerine bir giriş çalışmasıdır. Eserin giriş bölümünde genel açıdan “naturalist” bir evrende yer alan antik toplumların, metamorfoz (mitlerde form değiştiren tanrılar, insanlar, hayvanlar ve bitkiler), büyüsel etyoloji (doğa olaylarının sebepleri) ve ab origina (başlangıçtaki mükemmelik) gibi birtakım arketiplerinden bahsedilir. Eserin temel içeriği ise “ Eski Mezopotamya’da Tanrılar” ve “Ritüeller ve Tapınak” olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde politeist özellik taşıyan Mezopotamya panteonunda başlıca tanrılar ve görevlerine odaklanır. Aynı zamanda toplumsal düzenle ilişkilerini, halk ve tanrı-kral tarafından nasıl görüldüğünü ele alır. Burada en bilinen tanrılar arasında Enlil, Enki, Marduk, İştar gibi isimler yer alır ve Mezopotamya halkı üzerinde nasıl bir etki bıraktığı incelenir. Demirci, burada bazı Mezopotamya inanışlarının ve Yahudilik’teki benzer inançlaryla karşılaştırarak irdeler. İkinci bölümde ise ritüel ve monoteist dinlerdeki ibadet kavramlarının farklılıkları üzerinde durulur. Daha sonra ritüellerin toplumsal yaşamlarındaki yerini ve uygulamaların detayları açıklanır. Demirci, ibadet pratikleri, kurban ritüelleri, adaklar ve büyü gibi çeşitli ritüel formalarını değerlendirir. Tapınaklar ise, bu ritüellerin icra edildiği kutsal alanlar olarak görülür ve dönemin insanları açısından ekonomik, siyasi ve sosyal işlevlere sahip olduğu vurgulanır.
Demirci’nin bu çalışması, okurlar için Mezopotamya uygarlıklarının dini yapısını, seçilen örneklerle karşılaştırmalı bir analiz sunar. Ayrıca keskin ayrımlarının olmadığı ve kompleks bir yapıya sahip olan antik inançlarının bu kadar sade ve akıcı bir dil ile aktarılması yazarın ustalığını gösterir.
Bilal Toprak – Din Arkeolojisi ve Göbekli Tepe

Bu çalışmada insanın geçmişte bir bütün olarak ortaya koymaya çalışan arkeoloji ile insanların inançlarını araştıran dinler tarihi alanının ortak bir çalışma alanı olarak “din arkeolojisi” önerilmektedir. Toprak, din arkeolojisini yeni bir disiplin olarak sunmaz, aksine disiplinlerin duvarlarını aşan ortak bir alan olarak görür. Eserin ana tartışma konusu tarihöncesi insanların tarıma geçmeden önce topluluklarda inanç temelli bir yaşam olup olmadığıdır. Eser, arkeolojik kuram, teori ve kavramlarını eleştirel düzlemde ele alarak Göbekli Tepe üzerinden detaylı tasviri ve sembolik bir inceleme sunar. Bunun yanıra Toprak, Batı merkezli “din”, “şamanizm” “ilkel” ve “modern” kavramlarına yüklenen anlamlarının tarihsel düşünce seyrinin de izdüşümünü yapar.
Mehmet Alıcı – Kadim İran’da Din (MilelNihal Yayınları)

Bu kitap, Mecûsî inancının tanrı tasavvuruna ve peygamber olarak gördüğü Zerdüşt’e yönelik bir çözümleme sunar. Yazar, Mecûsî inancının doğrudan ana kaynakları olan “Gatha” ve “Avesta”dan yola çıkarak Zerdüşt’ün mesajlarını ve Tanrı anlayışını derinlemesine inceler. Eser, Mecûsî geleneği üç evrede incelenir. İlk evrede Zerdüşt’e atfedilen ve monist karaktere sahip olan “Ahura Mazda” isimli tanrı ele alınır. İkinci evrede Zerdüşt’ten sonra bir araya getirilen Avesta metinlerindeki teolojik kırılmalar ve değişimlere değinilir. Burada Zerdüşt öncesi kadim Pers-İran inançlarının nasıl yer aldığı detaylı olarak anlatılır. Son evrede ise Sâsâniler döneminde Avesta metinlerinin yeniden yorumlanması ve Zend faaliyetleri oluşturur. Sâsâniler döneminde yeni bir teoloji oluşturma çabasına girişilmesi siyasi, sosyokültürel ve din değiştirme hareketlerinden kaynaklandığı görülür. Eserin son bölümünde modern dönemde Mecûsî inancın monotest mi yoksa düalist karaktere mi sahip olduğu yönünde tartışmalar sıralanır. Eser, hayatı hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız Zerdüşt’ün Tanrı anlayışından başlayarak günümüze kadar tüm sosyokültürel ve siyasi hareketleriyle Mecûsî geleneğinin teolojik problemlerini ve gelişim seyrini büyük bir ustalıkla ortaya koymaktadır.
Salime Leyla Gürkan – Yahudilik

Yahudilik, dinler tarihi arasında en çok tartışılan ve araştırma konusu olan dinlerden biridir. Hiçbir din Yahudilik kadar din ve etnisitenin iç içe geçtiği görülmez. Tarih boyunca diasporada oluşları, etnik kimliklerine ve dini inançlarına bağlı olmalarını sağlamıştır. Ayrıca, günümüzde siyonist düşünceyle birlikte Ortadoğu’nun dini ve siyasi hareketliliğin de önemli aktörlerinden biri olduğundan Yahudilik dinin doğru anlaşılmasını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda Salime Leyla Gürkan da “Yahudilik” isimli eserini ele alması da bu gereklilikten ortaya çıkmıştır. Gürkan, Yahudlik inancını tarihi, teoloji ve pratik olmak üzere üç bölümde incelemiştir. Bu kitapta tarihi süreç içerisinde İsrailoğulları’nın ve Yahudiliğin tarih sahnesine çıkış sürecini ana hatlarıyla aktarılır.
Şinasi Gündüz – Hıristiyanlık

Bu eser, Hıristiyan tarihini, temel öğretilerini ve pratik anlayışını, Hıristiyanların kutsal metinlerinden yol çıkarak detaylı bir inceleme sunar. Eser, Hıristiyanlığın kökenine inerek, Yahudilik inancıyla olan ilişkisine, İsa’nın rolüne, misyonuna ve dini öğretisine tarihsel bilgiler ışığında değerlendirir. Aynı zamanda Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde ortaya çıkan mezhepleri ve teolojik tartışmaları aktarır. Gündüz, Hıristiyanlığın Roma imparatorluğu gibi farklı kültürel ve siyasi etkiler nedeniyle nasıl şekillendiğini de analiz eder. Bunun yanı sıra Yeni Ahit’in tarihsel gelişimi, yazılış ve kanonlaştırılma sürecini, teslis, kurtuluş, günah, diriliş ve Mesih gibi kimi temel doktirinlerin de açıklamalarını yapar.
Grace Halsell – Tanrıyı Kıyamete Zorlamak: ABD-İsrail İttifakının Dini Temelleri

Bu kitap, dinin toplum ve politika üzerindeki etkileri üzerinde durur. Özellikle Amerika ve İsrail siyasetinin din ile ilişkisini, eskatolojik beklentisinin sosyal ve teolojik dinamiklerini inceler. Eser, ABD merkezli Hıristiyan fundamentalist akımların evrenin son dönemlerini yaşadığına inandıkları ve içinde yaşadığımız bu dönemde İsa’nın yeryüzüne geliş öncesi meydana gelecek olayların/savaşların (Armageddon) bir an önce gerçekleştirilmesi maksadıyla yaptıkları faaliyet girişimlerini anlatır. Ayrıca, Amerika sağı (Evanjelizm-Dispensasyonalizm) ile Yahudi sağı (Siyonizm) arasındaki ilişkiye ve Ortadoğu’daki karşılıklı çıkarlar hakkında farklı bir perspektif sunar. Halsell, yaşadığımız dünyada kürsel boyuttaki sistematik şiddetin temelinde sadece siyasi ve ekonomik sebeplerin değil, dinsel nedenlerin de yer alabileceğini vurgular.
Ali İhsan Yitik – Doğu Dinleri

Yitik’in Doğu Dinleri isimli kitabı, Hindistan, Çin ve Japonya gibi Asya’nın çeşitli bölgelerinde ortaya çıkmış büyük dinlerin temel özelliklerini, felsefi ve kültürel kökenlerini analiz eden kapsamlı bir çalışmadır. Eser, okurlara Hinduizm, Budizm, Taoizm, Konfuçyanizm, Jainizm gibi dinlerin doğasını, teolojik sistemlerini, ritüellerini ve etik değerlerini daha yakından tanımasına imkânı verir. Ayrıca, yazar doğu dinlerinin modern dünyadaki etkilerini ve Batı toplumlarıyla olan etkileşimlerini de inceler. Küreselleşme çağında meditasyon ve yoga gibi Doğu kaynaklı manevi pratiklerin Batı’da yaygınlaşma nedenlerine ve Doğu dinlerinin popüler kültürdeki yansımaları gibi konulara da değinmeyi ihmal etmez. Bu eser, genellikle dinler tarihi araştırmalarıyla ilgilenen herkes için iyi bir kaynaktır. Eser, anlaşılır dil ile yazıldığından farklı okur kitlesi tarafından da rahatlıkla okunabilecek uygunluktadır.